Bizimle iletişim kur

Yaşam

30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun – Kurtuluş Savaşı’nın Dönüm Noktası 30 Ağustos’ta Neler Yaşandı?

Yayınlandı

on

Bugün 30 Ağustos, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki Türk ordusunun, 26 Temmuz 1922’de başlayan ve 30 Ağustos’ta zaferle taçlandırdığı Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 102. yıl dönümü…

Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk ordusunun 30 Ağustos Zaferi ile sonuçlanan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi, en büyük kahramanlık destanlarından biri olarak tarihe geçti.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk komutasında, 26 Temmuz 1922’de başlayan ve 30 Ağustos Zaferi ile sonuçlanan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu, tarihin en büyük kahramanlık destanlarından birini yazdı.

AA derlediği bilgilere göre, 1919’da Birinci Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine dayanarak Türk ordusunun cephanesini elinden aldı ve Anadolu’yu işgale başladı.

Halide Edip Adıvar’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı” kitabında anlattığı işgal günlerinde, itilaf donanması İstanbul’a, Fransızlar Adana’ya, İngilizler Urfa, Maraş, Samsun ve Merzifon’a, İtalyanlar, Antalya ve Anadolu’nun güneybatısına yerleşti.

15 Mayıs 1919’da İtilaf Devletlerinin izniyle Yunan Ordusu İzmir’e çıkarma yaptı.

Bu durum karşısında Türk milleti, tarih boyunca gösterdiği “millet olma bilinci” ile işgallere karşı Kuvayımilliye hareketini başlattı. İki seçenek vardı, ya işgal güçlerine teslim olunacak ya da yıkılan yakılan bir ülke yeniden ayağa kalkacak ve küllerinden doğacaktı.

1920’de TBMM’nin açılması üzerine işgal güçleri tüm baskıcı politikalarını Atatürk ve silah arkadaşları üzerine yoğunlaştırdı, özellikle Batı Cephesi’nde hareketlilik başladı. Yunan ordusu 1921’de Polatlı’ya kadar geldi. Polatlı’da tarihin en uzun sürecek meydan muharebesinin hazırlıkları yapılıyordu.

“HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR”

Türk ordusunun Yunan ordusu ile Sakarya boylarında yaptığı Sakarya Meydan Muharebesi 23 Ağustos’ta başladı. Bu tarihten itibaren gece gündüz aralıksız süren savaşta, Mustafa Kemal Paşa, yeni bir savaş stratejisi uygulayarak ordularına, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi.

Türk askeri, bu emre uyarak vatanını canla başla savundu. Bu amansız mücadele, bütün şiddetiyle 22 gün 22 gece sürdü. Bütün cephe boyunca saldırıyı sürdüren Türk ordusu, 13 Eylül 1921’de Sakarya ırmağının doğusundan Yunan kuvvetlerini temizledi.

Sakarya Meydan Muharebesi, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği dönüm noktalarından biri olarak tarihteki yerini aldı.

Düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra 26 Ağustos 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz’u başlatan harekat emrini verdi.

26 AĞUSTOS SABAHI

Başkomutan Mustafa Kemal, 26 Ağustos sabahı Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile muharebeyi yönetmek üzere Afyonkarahisar sınırlarında kalan Kocatepe’de yerini aldı.

Topçu ateşleriyle şafak vakti başlayan harekatın devamında Türk askeri, sabahın ilk ışıklarıyla hücuma geçip Tınaztepe’yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi’nden düşmanı uzaklaştırdı.

Taarruzun ilk gününde 1. Ordu birlikleri, Büyük Kaleciktepe ile Çiğiltepe arasındaki 15 kilometrelik alanda, düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5’inci Süvari Kolordusu, düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu, 2’nci Ordu ise cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü.

Türk ordusu, 27 Ağustos sabahı bütün cephelerde yeniden taarruza geçti ve aynı gün Afyonkarahisar, 8’inci Tümen tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. 28 ve 29 Ağustos’ta başarıyla sürdürülen taarruz, düşmanın 5’inci tümeninin etkisiz kılınmasıyla neticelendi.

29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçilip taarruzun kısa sürede sonuçlandırılmasında hemfikir oldu ve planın 30 Ağustos’ta aksamadan uygulanması için gerekli önlemler alındı.

BÜYÜK ZAFER

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Türk ordusunun Kurtuluş Savaşı’nda kazandığı en önemli zaferin arifesinde, 30 Ağustos sabahında şimdi belde olan Kütahya’nın Altıntaş ilçesine bağlı Zafertepe Çalköy’de birliklere taarruz emrini verdi.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki Türk ordusunun, 26 Ağustos’ta başlayan Meydan Muharebesi’nde Dumlupınar’da Yunan birliklerini Allıören, Keçiler, Kızıltaş Deresi yolunun iki yanında tamamen sarıp imha etmesiyle zafere ulaşıldı. Kızıltaş Deresi bölgesinde açık kalan alandan bazı Yunan birlikleri, General Trikopis, General Diyenis ve birçok Yunan komutanı kaçtı.

Büyük Zafer’in ertesi günü, 31 Ağustos’ta Zafertepe Çalköy’de bir evin bahçesindeki kırık kağnının üzerine muharebe alanlarının haritasını koyan Başkomutan Mustafa Kemal, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile durum değerlendirmesi yaparak, Yunanlıların yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve onları mağlup etmek için İzmir’e girme görüşünde birleşti.

“ORDULAR, İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR, İLERİ!”

Mustafa Kemal Paşa, Büyük Zafer sonrası 1 Eylül’de Dumlupınar’da, Batı Cephesi’ndeki tüm subay ve erlere okunmak üzere yayımladığı bildiride, şu ifadelere yer verdi:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları, Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını, inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu, geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanlarındaki başarı ve fedakarlıklarınızı yakından görüp izliyorum.

“TÜRK CUMHURİYETİ’NİN ÖLÜMSÜZ YAŞAYIŞI BURADA TAÇLANDIRILDI”

Büyük Önder Atatürk, Büyük Zafer’den 2 yıl sonra, 30 Ağustos 1924’te, Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı’nın temel atma törenine katılmak üzere Zafertepe Çalköy’e geldi.

Törene katılanlara iki yıl öncesini hatırlatan Atatürk, Büyük Zafer’i şu cümlelerle anlattı:

“Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son parçası olan 30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, çok parlak zaferlerle doludur ama Türk ulusunun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir adım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbellidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, Cumhuriyet’imizin ölümsüz koruyucularıdır. Türk ulusu burada kazandığı zaferle, açığa vurduğu gücü ve istemiyle, bu belli gerçeği bir kere daha tarihin bağrına çelik kalemle koymuş bulunuyor.”

Kaynak: Mynet.

Devamını Okuyun
Reklam
Yorum gezintisi

Yorum yazabilmek için giriş yapın Giriş

Yorum Yaz

Yaşam

‘R’ Harfini Söyleyemeyen Çocuklar İçin Gizli Neden: Dil Bağı

Yayınlandı

on

Yazan

Uzmanlar, çocuklarda sık karşılaşılan konuşma bozukluklarının arkasında gizli bir nedenin yatabileceğine dikkat çekti. Uzmanlar, özellikle “r, l, s, t, z” gibi harfleri söylemekte güçlük yaşayan çocuklarda dil bağı (ankiloglossi) ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirttiler…

“Dil bağı, dili ağız tabanına bağlayan frenulum adı verilen dokunun normalden kısa veya kalın olmasıdır. Bu durum, dilin yukarıya veya dışa hareketini kısıtlar” açıklamasını yaparak dil bağının doğuştan gelen bir durum olduğunu ifade eden Uzmanlar, emzirme güçlüğü, yetersiz kilo alımı, ağızdan sürekli tükürük akması ve konuşma sırasında bazı sesleri çıkaramama gibi belirtilerle kendini gösterebileceğini söyledi.

Uzmanlar, “Dil bağı olan çocuklar özellikle 3 yaş sonrasında bazı sesleri çıkarırken zorlanabilir. ‘R’ harfini yuvarlayamama, ‘l’ ya da ‘s’ gibi sesleri net söyleyememe durumu sık görülür.” Dedi. Tanının genellikle fizik muayene ile konulduğunu belirten Uzmanlar, dilin damağa değdirilmesi veya dışarı çıkarılması gibi hareketlerin istenerek çocuğun dil fonksiyonlarının değerlendirildiğini ifade etti.

Erken tanının önemine değinen uzmanlar, “Bebeklerde emme sorunu varsa ilk günlerde, konuşma öncesi dönemde ise en geç 6’ncı aya kadar müdahale edilmesi önerilir. Gerekli durumlarda frenotomi işlemiyle dil bağı kesilerek dil serbestleştirilir.” Şeklinde konuştu.

Dil bağı ameliyatının çoğu zaman çok kısa sürdüğünü ve anestezi gerektirmediğini söyleyen uzmanlar, işlem sonrası başarıyı artırmak için düzenli dil egzersizlerinin yapılması gerektiğini vurguladı. Uzmanlar; ““Dil bağı sadece fiziksel değil, sosyal ve gelişimsel etkiler de yaratabilir. Zamanında fark edilip müdahale edilmezse, çocuğun özgüvenini bile etkileyebilir.”

Dil bağı vakalarının toplumda sanılandan daha yaygın olduğunun altını çizen uzmanlar, ebeveynleri çocuklarının konuşma gelişimini dikkatle izlemeleri konusunda uyardı.

Devamını Okuyun

Yaşam

Efsane İsim Filiz Akın Vefat Etti

Yayınlandı

on

Yazan

Türk sinemasının ‘Dört Yapraklı Yonca’sından biri olan Filiz Akın bir süredir sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu. Filiz Akın’dan acı haber geldi. Yeşilçam efsanesi 82 yaşında hayatını kaybetti.

Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve merhum sanatçı Fatma Girik’le birlikte ‘Yeşilçam’ın Dört Yapraklı Yoncası’ olarak kabul edilen Filiz Akın, uzun süredir sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu.

Filiz Akın’dan üzen haber geldi. Yeşilçam efsanesi 82 yaşında hayatını kaybetti.

Sağlık Bakanlığı’nın sosyal medya hesabından yapılan açıklamada “Türk sinemasının nadide isimlerinden Filiz Akın, bir süredir tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmiştir. Sinema tarihimizde unutulmaz izler bırakan Filiz Akın’a Allah’tan rahmet; ailesine, yakınlarına ve sanat camiasına başsağlığı diliyoruz” denildi.

Kaynak: Mynet.

Devamını Okuyun

Yaşam

Efsanevi İtalyan Restoranı “Zeffirino 1939” İstanbul’da Faaliyete Başladı

Yayınlandı

on

Yazan

1939 yılında Cenova’da kurulan efsanevi İtalyan restoranı Zeffirino 1939, 14 Mart itibarıyla İstanbul’daki kapılarını resmen açtı. Gastronomi mirası ve mutfak mükemmeliyetiyle tanınan Zeffirino, bugüne kadar Frank Sinatra, Muhammad Ali, Sophia Loren, Céline Dion, Rihanna, Kendall & Kylie Jenner ve Gal Gadot gibi dünya çapında ünlü isimleri ağırladı. Monte Carlo ve Paris’teki başarılarının ardından restoran şimdi de Riccardo Giraudi vizyonuyla İstanbul’a geldi. Giraudi; dünyaca ünlü Beefbar, Le Petit Beefbar, African Queen ve Song Qi gibi restoranların da yaratıcısı olarak biliniyor.

İtalyan-Monakolu Riccardo Giraudi, restoran dünyasındaki sınırsız yaratıcılığıyla tanınıyor. Paris’ten São Paulo’ya, Mykonos’tan New York’a kadar dünyanın en prestijli şehirlerinde Beefbar konseptini başarıyla büyüten, İtalyan mutfağına ve Cenova’daki en ikonik adreslerden biri olan Zeffirino’nun mirasına tutkuyla bağlı olan Giraudi, Belloni Ailesi’ni bu gastronomi hazinesini İtalya sınırlarının ötesine taşımaya ikna ederek, Monte Carlo ve Paris’teki başarılı açılışların ardından Zeffirino’yu kültür ve gastronominin kusursuz uyumla buluştuğu İstanbul’a getirmekten büyük heyecan duyuyor.

Zeffirino 1939, kendine özgü lezzetleri ve dünyanın en iyi pesto soslarından biri olarak kabul edilen ünlü Genovese pesto’suyla uluslararası gastronomi sahnesinde seçkin bir yere sahip. Belloni Ailesi tarafından üç nesildir özenle korunan tarifleriyle, İtalyan misafirperverliğinin ve kusursuz servisin tüm inceliklerini sunuyor. Her yemek sanatsal bir yaklaşımla hazırlanıyor ve profesyonel ekip tarafından sunum adeta görsel bir şölene dönüşüyor.

İtalya’nın zengin mutfak mirasını Ortaköy’deki Boğaz manzaralı yeni mekânına taşıyan restoran, Ortaköy Camii ve Kız Kulesi gibi ikonik yapılarla çevrili 360 derece Boğaz manzarasıyla misafirlerine unutulmaz bir deneyim sunuyor. İstanbul’daki bu etkileyici manzara ve kültürel konum, Zeffirino İstanbul’u diğer şubelerinden ayıran en özel detaylar arasında yer alıyor.

Zeffirino 1939 aynı zamanda interaktif bir gastronomi deneyimi de sunuyor. Bazı imza lezzetler masada hazırlanarak servis ediliyor; böylece misafirler bu süreci izleyip tatların keyfini çıkarabiliyor. Bu eşsiz sunum, İtalyan mutfağının otantik ruhunu daha da güçlü hissettiriyor.

Zeffirino İstanbul’un menüsünde ünlü Genovese pesto, günlük taze el yapımı makarnalar ve özenle seçilmiş klasik ve modern İtalyan lezzetleri yer alıyor. Misafirler; Zeffirino’nun imzası Stracchino Peyniriyle hazırlanan, yavaş pişirilmiş Focaccia Formaggi; özel pesto sosuyla geleneksel Mortaio kasesinde masada servis edilen el yapımı Mandilli al Pesto ve yoğun kıvamlı, ev yapımı Antep fıstıklı Gelato Pistacchio gibi lezzetlerin tadını çıkarabiliyor.

Restoranın tasarımı ise Cedric Capron tarafından hayal edilip SAVATLI Architecture tarafından hayata geçirildi. Terrazzo, mermer ve ahşabın doğal sıcaklığıyla şekillenen mekânda, cilalı ceviz paneller ve el işçiliği detaylar geleneksel zanaatkârlıkla modern estetiği buluşturuyor. Yumuşak dokulu kumaşlar ve özgün desenler ise mekâna sıcak ve davetkâr bir karakter katıyor. Günün her saatine uyum sağlayabilen bu zarif atmosfer, misafirlerine kusursuz bir deneyim vadediyor.

Devamını Okuyun

Yaşam

Yaşlılıkta Genç Kalmanın Formülleri Nelerdir?

Yayınlandı

on

Yazan

Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesi ve tıbbi imkanların artmasıyla yaşam süresi uzadığından yaşlılık dönemini fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak sağlıklı ve dinç geçirmek şüphesiz büyük önem taşıyor. Kimileri bu amaçla sağlıklı yaşam tarzı benimseyip kişisel ve çevresel olumsuz etkenleri olabildiğince azaltmaya çalışırken, kimileri ise internetten ve sosyal medyadan gördüklerini doktora danışmadan bilinçsizce uygulama yoluna gidebiliyor…

Geriatri Uzmanları, “Yapılan araştırmalar; biyolojik yaşınızı genç tutmanın mümkün olabildiğini gösteriyor ama bunu yaşam tarzınızda yapacağınız olumlu değişikliklerle gerçekleştirmeye çalışmalısınız. Sosyal medyanın ve yapay zeka kullanımlarının yaygınlaştığı son yıllarda, sağlıklı yaşlanmak adına faydalı olabildiği gibi zararlı da olabilecek pek çok bilgiler sunulduğunu görüyoruz. Reklam amaçlı ilaçlar ile vitamin ve mineral takviyeleri ya da ‘gençlik iksiri’ olarak gösterilen pek çok ürün bilinçsiz kullanıldığında sağlığınızda geri dönüşü olmayan çok ciddi zararlara yol açabilir” diyor. Uzmanlar, yaşlılıkta genç kalmanın anahtar kelimelerini içeren 10 etkili yöntemi anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Hareketsizlikten kaçının, dik durun!

Modern çağın yol açtığı en önemli tehlikelerden birini hareketsizlik ve yanlış duruş bozukluğu oluşturuyor. Özellikle bilgisayar ve cep telefonunda geçirilen uzun saatler, pek çok işin bir tuş ile oturduğumuz yerden halledilebiliyor olması, düzenli egzersiz ya da yürüyüş yapmamak gerek iç organlarımıza gerekse fiziksel yapımıza son derece zarar veriyor. Bu nedenle çağımızın hareketsiz (sedanter) yaşam tuzağına düşmeyerek, gün içerisinde her fırsatta mutlaka hareket etmek, otururken ve yürürken de dik durmaya özen göstermek gerekiyor. Uzmanlar, “Vücudumuzun genetik yapısı, 100-200 yıl önceki gibi daha az yemek, daha çok hareket etmek isterken, teknoloji ise bize oturduğumuz yerden yaşamayı getirdiğinden hareketsiz kaldık. Ama aslında genetik yapımız halen daha çok hareket etmeyi ve daha az yemek yemeyi istiyor. Bu nedenle daha çok hareket edip, paketli gıdalardan da uzak kalırsak sağlıklı yaş almanın ana hedefini tutturmuş oluruz” diyor.

Düzenli egzersiz yapın

Yapılan sayısız çalışmalar; düzenli yürüyüş yapmanın kalp ve damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon ve kemik erimesi gibi hastalıklardan korunmada kritik rol oynadığını, başta kas ve iskelet sistemi olmak üzere tüm hücrelerimizin daha etkin çalışmasını sağlamaya katkı sağladığını, ruh sağlığımızı ve sağlıklı yaş almamızı desteklediğini açıkça ortaya koyuyor. Bu nedenle mutlaka düzenli egzersiz yapmayı yaşam alışkanlıklarınız arasına katın. Yaşınıza/kapasitenize göre haftada en az 3 gün bir saat yürüyüşü/egzersizi alışkanlık haline getirin.

Sigara ve alkolden mutlaka uzak durun!

Baş edemediğiniz sorunlarınızdan uzaklaşmak ya da kaçmak gibi sağlıksız gerekçelerle sigara, alkol vb. zehirlere tutsak olmayın. Gerek hücrelerinizin ve organlarınızın, gerek bilişsel ve zihinsel sağlığınızın gerekse cildinizin genç kalabilmesi için, zararları sayısız araştırmalarla kanıtlanmış olan sigara ve alkolden uzak durun.

Stresi yönetmeyi öğrenin

Çevremizde şüphesiz strese yol açan pek çok etken var. Ancak unutmayın ki; stresin azı karar, çoğu zarar! Yapılan araştırmalar, dozunda stresin kişiyi çeşitli tehlikelerden ve risklerden koruduğunu gösterirken, aşırı stresin ise pek çok hastalığa zemin hazırlayabildiğini, vücuda hem fiziksel hem de ruhsal açıdan zarar vererek hastalık sürecine de çok büyük etkileri olduğunu gösteriyor. Bu nedenle stresi yönetmeyi öğrenmek, gerekirse uzman desteği almak son derece önemli.

Erken yaşlandıran besinlerden uzak durun

Çağımızın yoğun koşuşturmacasında fast-food türü besinlere yönelim hızla artıyor ancak aşırı yağlı, defalarca aynı yağda kızartılmış, katkı maddeli ve lezzet verici tatlandırıcıların katıldığı hazır besinlerden mutlaka uzak durmak gerekiyor. Basit karbonhidratlar olarak adlandırılan beyaz ekmek, unlu ve nişastalı yiyecekler, şekerli besinler ve içecekler ile aşırı tuzdan kaçınmak şart. Abur-cubur tüketmeyi sevenlerin mutlaka sağlıklı atıştırmalıklara yönelmesi, zengin lif içeriğine sahip kurubaklagiller ile vitamin ve mineral değerleri yüksek olan mevsim sebze ve meyvelerinin tüketilmesi gerekiyor.

Her gün mutlaka yeterli su tüketin

Hücrelerimizin ve organlarımızın sağlıklı çalışması, cildimizin erken kırışmasını önlemesi için, beslenmemizin vazgeçilmez bir unsuru olan su, insan yaşamında oksijenden sonra gelen en önemli öğeyi oluşturuyor. Her gün yeterince su içilmediğinde toksinler kanda birikirken, böbreklerimiz zamanla işlevlerini yerine getirememeye başlıyor ve böbrek yetmezliği gibi hayati riske yol açabiliyor. Bu nedenle her gün mutlaka yeterli su tüketmeye çok özen gösterin. Prof. Dr. Karadağ “Böbrekler birer duş başlığı gibi çalışır. Eğer az su alırsak böbrekler tıkanır, ama yeterli su alırsak böbreği tıkayacak maddeler uzaklaştırılır. O nedenle günde 2 litre su içmek gerekir” diyor.

Uyku düzeninize çok dikkat edin

Yapılan bilimsel çalışmalar; yeterli ve kaliteli uykunun hayatın her döneminde sağlık açısından kritik rol oynadığını gösteriyor. Uyku esnasında hücreler yenilenirken, bağışıklık sistemi güçleniyor ve vücut kendini tamir ediyor. Bu nedenle geceleri uykusuz kalmamaya, kaliteli uyku için yatağınızın rahat, odanızın karanlık, serin ve sessiz olmasına özen gösterin.

Teknolojiden uzak kalmayın

Uzmanlar, genç yaşamanın altın kurallarından birinin, teknolojiye ayak uydurmak olduğunu belirterek, dijital teknolojinin yaşlıların sosyalleşmesinde önemli bir rolü olduğunu vurguluyor. Prof. Dr. Karadağ sözlerine şöyle devam ediyor: “Yaşlı bireyler her ne kadar teknoloji kullanımı konusunda endişe duysalar da, dijital teknoloji iletişimden sağlık sorunlarına kadar her alanda onların günlük yaşam kalitelerinin artmasına, bağımsız bir yaşam sürmelerine ve aktif bir yaşlanma dönemi geçirmelerine yardımcı olmaktadır. Bu nedenle dijital teknolojiyi öğrenmekten çekinmeyip, onu hayatlarına katmaları, önlerinde yepyeni ve kolaylaştırıcı bir yol açacaktır. Bu sayede kendine güvenli, hayattan keyif almaya devam eden ve toplumdaki yerini kaybetmekten korkmayan sağlıklı ve güçlü yaş almaya devam eden mutlu bir yaşlılık hedeflenmelidir.”

Gelişigüzel takviyeler kullanmayın!

Vitamin ve mineral değerlerini ölçtürerek özellikle D vitamini başta olmak üzere, eksiklikleri gidermek gerektiğini vurgulayan uzmanlar, “Ancak gençlik sağlayacağı, sağlıklı yaşam vaadettiği gibi söylemlerle sosyal medyada ve internette çok sık karşımıza çıkan birtakım besinlere, reklam amaçlı ilanlara, vitamin ve mineral takviyelerine, hatta ‘gençlik iksiri’ adı altında karışımlara rastlıyoruz. Oysa bu tür ürünlerin doktora danışılmadan ve gerekli vitamin/mineral değerleriniz ölçülmeden kullanılması sağlık açısından son derece yüksek riskleri ve tehlikeleri beraberinde getirebiliyor” diyor.

Güneşin zararlı ışınlarından korunun!

Yapılan sayısız araştırma; güneşin zararlı ışınlarının cilt kanserine yol açabildiğini, erken kırışıklıklar, cilt lekeleri ve cilt kuruluğuna neden olarak cildi erken yaşlandırdığını ortaya koyuyor. Bu nedenle özellikle yaz mevsiminde güneşin zararlı ışınlarından çok iyi korunmak gerektiğini belirten uzmanlar, güneş ışınlarının dik gelmediği saatlerde ise her gün 15 dakika kolların iç kısımlarının ve bacakların güneşlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Devamını Okuyun

En Çok Okunanlar