Bizimle iletişim kur

Sinema

Çok Yakında Vizyona Girecek Olan “Sakın Ses Çıkarma” Filminin Başrol Oyuncusu James McAvoy’un Röportajı Yayımlandı

Yayınlandı

on

Radio Mood App

Sakın Ses Çıkarma’nın hikayesini birkaç cümleyle nasıl açıklardınız?

Sakın Ses Çıkarma, iki çift ve onların çocuklarının Toskana, İtalya’ya gittikleri tatilde tanışması ve iyi anlaşmasıyla başlıyor. Bir çift Londra’da yaşayan iki Amerikalı, diğer çift de Batı İngiltere’de yaşayan iki İngiliz. İki çift de çok farklı ve yaşam tarzları birbirleriyle çakışıyor. İngiliz aile çok pastoral ve doğayla araları iyi, diğer çift ise çok şehirli ve modern, düzensizlik aslında onların düzeni denebilir. Doğayı seven çift diğer çifti tatillerinden sonra doğal İngiliz hayatını göstermek için çiftliklerine davet ediyor, ama çiftliğe vardıklarında, o dostane hava kayboluyor ve bazı oyunlar dönmesi sebebiyle ortaya çok rahatsız edici anlar ortaya çıkıyor, bunlar nihai olarak yerini daha korkunç olaylara bırakıyor.

Karakteriniz Paddy kimdir?

Paddy kariyerinde ilerlemeyi reddedip ailesinin arsasına dönen bir doktor, ailesinin topraklarında beş nesildir tarım yapılıyor. O doktorluğuna devam edip birkaç hayır kurumu için çalışıyor, ama aslında ailesine ve doğadaki hayatına daha çok değer veriyor. Film devam ettikçe, gerçekler ortaya çıkmaya başlıyor, kendisinin ve karısının gerçek yüzü katman katman ortaya çıkarken diğer aile olan Dalton’lar hakkında endişelenmeye başlıyorsunuz.

Sizce bu filmin ton olarak DNA’sı nedir?

Bu Danimarkalı bir korku filminden esinlenilerek yapılan bir iş. Bence bu iş ondan çok daha sosyal ve psikolojik gerilim kısımlarını korku ögelerine yedirerek işliyor.

Bu film birçok konu hakkında yorumunu ortaya koyuyor.
Evet, birçok konu hakkında! Sosyal konum ve bir şeye çekilme konularını işliyor, Dalton’lar modern hayatta bir aileden beklenenleri yapan insanları temsil ediyor, ama bu onları mutlu ya da güçlü hissettirmiyor. Sonra, dünyayla daha haşır neşir olduğu görülen bir aileyle tanışıyorlar. Bu ailede biri doktor ve modern hayatı anlıyor, ama aynı zamanda, otoriteyi kendi ellerine alıp kendi mutluluğunun sorumluluğunu üstlenen bir adam gibi duruyor. Bence Dalton’ları çeken de bu eski usul İngiliz yaklaşım oluyor-hayatınızı modern yaşam denen koşu bandından kurtarmayı temsil ediyor. Paddy ve Clara kendilerine taşrada bir hayat kurup hayatlarını mutlu bir şekilde yaşıyor gibi duruyorlar. Modern ve profesyonel bir duruşları varken, daha ilkel bir taraflarını da koruyabilmişler. Bunun da üstüne, maskülenliği tekrar sahiplenme teması da var, bu da Ben Dalton’ın çok zorlandığı bir konu. Onun kendini Paddy’e yakın hissetmesinin bir sebebi de bu, o modern maskülenliğin sağlıklı bir temsili gibi duruyor, tabii bu her neyi kapsıyorsa. Daltonlar modern hayat onlara ne atarsa bu aile olmaktan vazgeçmemek üstüne yaşıyorlar: yüksek vergiler, uzun çalışma saatleri, iş güvensizliği, yüksek okul ücretleri, stresli bir ilişki ve daha niceleri. Paddy de onlarla sürekli bir oyun oynuyor ve bundan büyük bir zevk alıyor.

Paddy, yaratması eğlenceli bir karakter olmalı.

Evet, kesinlikle! Yani, eğer o sosyal medya kullansaydı eminim modern hayat ve maskülenlik hakkında ulaştırmak istediği bir tezi olurdu. Paddy gibi olan birçok insan bunun sayesinde ilgi ve alaka görüyor, onlar da bu yakaladıkları bağlantıdan gayet memnun. O bir takipçi ordusu yaratmaya çalışmıyor, ama dışlanan, hor görülen ve unutulan bir erkek türüne ulaştığı bir seyirci kitlesine sahip. O aynı zamanda toksik de biri ve bunu seyircisini kaybetmemek için hep dengede tutuyor, bu seyirci bu durumda Daltonlar. O manipüle etmeyi ve suistimal etmeyi seviyor. O istediği her şeyi onlarla tanıştığı an başarabilirdi, ama o günlerini onlarla çiftlikte geçirip bunu uzatmaktan zevk alıyor.

Yani, yemeğiyle oynamayı seviyor…

Evet, çünkü o yapmaya çalıştığı şeyde daha verimli olsaydı, istediği şeye anında ulaşırdı, ama Paddy oynamayı seviyor. O hayatın tadını çıkarmak istiyor, bu kadar ilgi çekici biri olmasının sebeplerinden biri de bu. Dalton’lar, özellikle de Ben, modern hayatı ve bunu muhafaza etmeye odaklanmış ki, başına ne gelirse gelsin önüne bakıp devam etmekle meşgul. Paddy bunların hepsinden uzak, o tamamen kendiyle ve kendi hayatıyla ilgileniyor, her anının sonuna kadar tadını çıkartıyor, bunun için yaptıklarının sonuçlarını da umursamıyor. Ama bunlar, mutlu bir hayatın sırrını çözmüş gibi duran bu adamla tanıştığımızda ilk bakışta anlaşılmıyor. Büyük bir mutluluğa ulaşabilecek gibi duruyor, bu Ben, eşi Louise ve kızları Agnes için ulaşılması zor bir hedef, onlar buna ulaşamayacak kadar modern hayatın ağlarına takılmış durumda. Bu yüzden erişebildikleri güzel şeylerin tadını çıkartamıyorlar. Sonra bu mutluluk ve yaşam sevincinin timsali gibi duran adamla tanışıyorlar ve bu onlara çok çekici geliyor.

Yazar ve yönetmen James Watkins’le bunların hepsini perdeye taşımak için çalışmak nasıl bir deneyimdi?

James gibi bir yazar-yönetmenle çalışmanın güzel tarafı onunla konuşmadan bile, ne istediğini ve düşündüğünü anlayabiliyorsunuz. Yazar-yönetmenlerle çalışmayı sevmemin nedenleri de bu ve onunla daha bu sürecin başından beri birbirimizi çok iyi anlayabiliyoruz. Karakterim bir şey satıyor, ama aslında sakladığı çok şey var, bunların hepsini toksik maskülenliğin yüküyle birlikte taşıyor. James’le birlikte buna ve onun toprağıyla olan bağına odaklandık, dışarıdan çok masumane ve doğa sevgisinden doğan bir şey gibi duruyor ama arkasında karanlık bir şeyler saklıyor. Bütün bunlar başta çok çekici gelebilir, ama o topraklarda ve Paddy’nin sattığı maskülenlikte kan izleri var. Bunda seks, toprak ve vahşet var, bunları başta göremiyorsunuz çünkü karşınızda sadece biraz eski usul yaşayan modern bir adam olduğunu düşünüyorsunuz.

Paddy ve Ciara aynı anda hem ilgi çekici hem de çok rahatsız edici, bu Ben ve Louise Dalton’ın karşısında çok zıt dengeler oluşturuyor.
Paddy ve Ciara birçok açıdan çok korkunç insanlar, ama birbirlerini seviyorlar. Aşkları gerçek ve tutku dolu, ama tabii ilişkileri masum olmayan unsurlar da barındırıyor. Yani, birbirlerini çok seven iki kötü insan var ve iyi kalpli sevmeyi unutmuş bir çift var, modern toplum ellerinden sevgi kapasitelerini ve bunu nasıl dışa vuracaklarını unutturmuş. Paddy ve Ciara birlikte çok iyi olan ve istedikleri her şeye sahip olan, dünyevi bir hayat tarzı süren bir çift fantezisini temsil ediyor.

Kanadalı Mackenzie Davis, Louise olarak şahane bir performans sergiliyor, Paddy’nin davranışlarında tuhaf bir şey olduğunu anlaması çok uzun sürmüyor.

Evet, Sakın Ses Çıkarma’da dört yetişkin ve iki çocuğun birbiriyle olan kimyası üzerine kurulu bir oyuncu ekibimiz var. Mackenzie Davis, Louise rolünde muhteşem, onu daha önce hiç bu kadar güçsüz olan ama aynı zamanda bu kadar mücadele eden bir rolde gördüğünüzü sanmıyorum. O bu performansında yapmacıklığa hiç yer vermedi, Mackenzie’yle çalışmaya bayıldım.

Scoot McNairy de onun evlilik ve maskülenlik konseptleriyle boğuşan kocası Ben rolünü şahane bir şekilde oynuyor.

Scoot aslında çok maskülen bir adam. O, doğa adamı açısından bakacak olursak benim asla Paddy’e benzeyemeyeceğim kadar çok o karaktere benziyor. O yüzden, “modern yaşamdaki beta adam” rolünü bu kadar iyi oynayabilmiş olması da çok etkileyici. Takdir edilesi bir performans!

Aisling Franciosi de Paddy’nin eşi ve suç ortağı olan Ciara rolünde çok başarılı.

O kendi aşk dilini bulma konusunda inanılmazdı, çok belirli ve fiziksel bir yolda ilerleme kararı aldı. Hikâyeye büyük bir çelişki kazandırdı, iyi olan çift geçimsizken kötü olan çift çok iyi geçiniyor oldu.

Alix West Lefler ve Dan Hough tarafından oynanan çocuklar hakkında düşünceleriniz neler?

Bu iki genç oyuncu nefes kesici, çok yetişkin, hassas ve şiddet dolu sahnelere şahit oldular, buna rağmen hiç fire vermediler ve inanılmaz bir performans sergilediler.

Sakın Ses Çıkarma’yı izleyenlerin bu deneyimden ne çıkartmasını istersiniz?

Umarım eğlenirler. Umarım korkarlar ve gülerler çünkü bu aslında komik de bir hikaye. Bence Sakın Ses Çıkarma sizi eğlendirecek, güldürecek ve de umarım korkutacak. Yani, biraz eğlence, biraz korku ve biraz da şiddete hazır olun.

Bu proje için tekrar Blumhouse’la çalışmak nasıldı?

Jason Blum zeki bir adam ve Blumhouse da zeki bir şirket. İnsanların seveceği şeyleri nasıl yaratacaklarını biliyorlar, onlarla bu proje için tekrar çalışmak çok güzeldi. İnsanların izlemek istediği türlerde herkesin erişebileceği hikayeler yaratıyorlar. Sonrasında, siz bunu tüketirken, başta düşündüğünüzden daha çok şey deneyimliyorsunuz ve bu da yaptıkları çoğu işin DNA’sında var. Ben Blumhouse’la çalışırken sadece çok iyi vakit geçirdim.

Devamını Okuyun
Reklam
Yorum gezintisi

Yorum yazabilmek için giriş yapın Giriş

Yorum Yaz

Sinema

Transformers Başlangıç Film Yorumu | Transformers: One İnceleme

Transformers: One – Erken Gösterim İncelemesi

Yayınlandı

on

Radio Mood App

Bugün, uzun zamandır merakla beklediğimiz Transformers: One filminin erken gösteriminde yerimizi aldık. Filmi izlemek, gerçekten büyük bir keyifti! Animasyon olmasına rağmen, efektlerin kalitesi ve görsel estetiği gerçekten dikkat çekiciydi. Aksiyon dolu sahnelerle dolu olan film, Transformers evrenini yeni bir solukla karşımıza çıkarıyor.

Transformers Başlangıç Filminin Konusu

Optimus Prime ve Megatron’un kökenlerine ve aralarındaki karmaşık ilişkiye odaklanıyor. Transformers evreninin en ikonik karakterlerinin geçmişi, izleyicilere daha önce görmedikleri bir perspektif sunuyor. Cybertron’un kaderinin nasıl şekillendiği, karakterlerin kararlarıyla birleşince izleyiciyi düşündürüyor. Hem karakter gelişimi hem de anlatım tarzı, izleyicinin filmle daha güçlü bir bağ kurmasını sağlıyor.

Filmin animasyonu, önceki Transformers yapımlarına göre çok daha akıcı ve dinamik. Her bir sahnede kullanılan detaylı animasyon teknikleri, izleyiciyi adeta bu filmin içine çekiyor. Özellikle dövüş sahneleri ve dönüşümler, izleyenlere heyecan dolu anlar yaşatıyor. Efektlerin kalitesi, sadece görsel değil, aynı zamanda ses tasarımıyla da birleşince ortaya muazzam bir deneyim çıkıyor.

Transformers: One, aksiyon sahneleriyle dolu bir film olarak, izleyicilere tam anlamıyla bir adrenalin patlaması yaşatıyor. Kısacası, aksiyon tutkunları için kaçırılmayacak bir yapım. Filmin temposu, izleyiciyi sürekli bir hareket içinde tutuyor ve her anında yeni sürprizler sunuyor. Her sahne, izleyicinin heyecanını artıracak şekilde kurgulanmış.

Filmdeki müzik seçimleri gerçekten başarılıydı. Aksiyon dolu sahneleri destekleyen müzikler, izleyicinin deneyimini zenginleştiriyor. Müziklerin kaliteli yapımı, sahnelerin etkileyiciliğini artırarak, filmdeki atmosferi daha da derinleştiriyor. Ayrıca, Transformers: One, 1986 yapımı The Transformers: The Movie’den bu yana serinin ilk sinema animasyon uzun metrajlı filmi olması açısından da önemli bir yere sahip. Bu durum, hem eski hayranları hem de yeni izleyiciler için büyük bir nostalji ve yenilik sunuyor.
Sonuç olarak, Transformers: One, hem aksiyon tutkunlarını hem de animasyon severleri tatmin edecek bir yapım. Görsel ve işitsel efektleriyle, heyecan dolu hikayesiyle ve derin karakter gelişimiyle izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunuyor. Eğer Transformers evrenine meraklıysanız ya da aksiyon dolu bir film arıyorsanız, bu filmi kesinlikle kaçırmamalısınız. İzlediklerimizden dolayı oldukça memnun kaldık ve filmi izlemeye değer bulduk!

Filme kişisel Batuhan ŞAFAK puanım: 8/10

Film bu Cuma vizyona giriyor. İyi Seyirler!

Yazan: Batuhan ŞAFAK

Devamını Okuyun

Sinema

Bong Joon Ho’nun Yönettiği “Mickey 17” Filminin İlk Fragmanı Yayınlandı – İzleyin

Yayınlandı

on

Yazan

Radio Mood App

“Parazit”in Akademi Ödüllü yazarı/yönetmeni Bong Joon Ho’dan, bir sonraki çığır açan sinema deneyimi, “Mickey 17” geliyor. Beklenmedik kahraman Mickey Barnes (Robert Pattinson), kendisini işe en üst düzeyde bağlılık talep eden bir işveren için çalışmanın sıra dışı koşullarında buldu… ölmek, geçimini sağlamak.

Ölmek nasıl bir duygu? Yönetmen Bong Joon Ho’dan Mickey 17 geliyor. Film, 31 Ocak 2025’te yalnızca sinemalarda…

Devamını Okuyun

Sinema

“0000 Kilometre” Filminin Yeni Teaser Fragmanı Yayınlandı – İzleyin

Yayınlandı

on

Yazan

Radio Mood App

Sıfırlanan rakamlar ve büyüyen bir aşk…

Beyza Alkoç’un aynı isimli romanından uyarlanan 0 Kilometre, 1 Kasım’da sinemalarda…

Devamını Okuyun

Sinema

Ünlü Oyuncular Hem Oynadılar Hem Bisiklet Sürdüler

Yayınlandı

on

Yazan

Radio Mood App

Başrollerini Derya Pınar Ak ve Ahmet Haktan Zavlak’ın rol aldığı, Beyza Alkoç’un ‘Sıfır Kilometre’ adlı kitabının sinema uyarlamasının çekimlerinde eğlenceli anlar yaşandı. Ak ve Zavlak’ın yanı sıra Can Kızıltuğ’un da yer aldığı filmde, çekim aralarında yaşanan eğlenceli dakikalar, dostlukların daha da pekişmesine olanak sağladı.. Senaryo gereği bisiklete binen üç oyuncu, sahne bittikten sonra da üzerinden inmek istemediler. Çekim aralarında bisikletin ve güzel havanın tadını çıkaran oyuncular, enerji depoladılar…

Böcek Film, Mgx Film ve Plaza yapım ortaklığı ile gerçekleşen, Beyza Alkoç’un çok satanlar kitabı arasında yer alan ‘Sıfır Kilometre’yi Fulya Özcan senaryolaştırdı. Deniz Enyüksek’in yönetmenliğinde çekimleri tamamlanan filmin kadrosunda Derya Pınar Ak ve Ahmet Haktan Zavlak, Gülin İyigün, Hilmi Ogün Kaptanoğlu, Cavit Çetin Güler, Can Kızıltuğ, Oya İloğulları, Laçin Ergül ve Anıl Özgür yer alıyorlar

Devamını Okuyun
Reklam

En Çok Okunanlar