Bizimle iletişim kur

Yaşam

Anne-Babaların Okul Dönemiyle İlgili En Çok Merak Ettiği Konular

Yayınlandı

on

Okul zilinin çalmasına çok az bir zaman kaldı. Özellikle ilkokula yeni başlayacak olan çocukları ve ebeveynlerini şimdiden tatlı bir heyecan sardı. Ebeveynler aynı zamanda çocuklarının okulda sağlıklı bir dönem geçirmeleri için karşılarına çıkabilecek sorunlar karşında ne yapmaları gerektiği konusunu araştırmaya başladılar bile. Bağışıklık sistemini nasıl güçlendirebilirim? Okuldan eve yorgun gelirse ne yapmalıyım? Ders çalışırken stresli olursa nasıl yardımcı olabilirim? Sık sık enfeksiyon geçirmesini önleyebilir miyim?

Bu sorular anne babaların en çok merak ettikleri konulardan bazıları sadece. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Serap Sapmaz Deniz, ilkokul çağındaki çocukları hastalıklardan korumanın en önemli yollarından birinin aşılar olduğuna dikkat çekerek, “Aşılanmamış çocuklar, okuldaki diğer çocuklara göre daha yüksek bir enfeksiyon riski taşırlar. Özellikle okul öncesinde, ilkokul ve ergenlik döneminde eksik aşıların tamamlanması, hem çocuğunuzun hem de diğer öğrencilerin sağlığını korumaya yardımcı olur. O nedenle çocuğunuzun dönemine uygun aşılarını mutlaka tamamlayın” diyor. Ayrıca, çocuğunuzun el hijyenine dikkat etmesi için gerekli bilinci kazandırmanızın da çok önemli olduğuna işaret eden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Serap Sapmaz Deniz, anne babaların en çok merak ettikleri soruları yanıtladı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Okul döneminde en önemli aşılar nelerdir?

Okul dönemini sağlıklı geçirmesi için çocuğunuzun özellikle çocuk felci, difteri (kuşpalazı), boğmaca, tetanos (kazıklı humma), kızamık, kabakulak ve kızamıkçık gibi aşılarının tam olduğundan emin olmalısınız. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Serap Sapmaz Deniz, bu hastalıkların okul ortamında kolaylıkla yayılabildiği ve özellikle aşılanmamış çocuklar arasında hızla bulaşabildiği uyarısında bulunarak, şunları söylüyor: “Aşılar, çocukların bağışıklık sistemini güçlendirerek bulaşıcı hastalıklara karşı korunmalarını sağlamanın, hastalıklara bağlı ölüm ve sakatlıkları önlemesinin yanı sıra antibiyotik direncinin azalmasına da katkıda bulunan en önemli sağlık müdahalelerinden biridir. Dolayısıyla çocukların okul dönemi boyunca düzenli sağlık kontrolleri yapılmalı ve eksik aşıları tamamlanmalıdır.”

Bağışıklık sistemini nasıl güçlü tutabilirim?

Çocuğunuzun bağışıklık sistemini güçlü tutmak, okulda sık hasta olmasını önlemenin anahtarını oluşturuyor. Dr. Serap Sapmaz Deniz, dengeli bir beslenme, düzenli fiziksel aktivite ve yeterli uykunun bağışıklık sistemini destekleyen temel unsurlar olduğuna işaret ederek “Çocuğunuzun okul döneminde çeşitli ve dengeli bir beslenme düzenine sahip olması zihinsel ve fiziksel gelişimi için kritik öneme sahiptir. Günde 5 porsiyon renkli ve çeşitli sebze ve meyvenin yanı sıra baklagil, kuruyemiş, et ile yumurta tüketmesini sağlayın, baharatlar kullanın. Ayrıca, kızartma, aşırı şekerli ve işlenmiş gıdalardan kaçınarak çocuğunuzun gelişimini koruyabilirsiniz. Haftada iki kez balık tüketmesi, zeytinyağı tüketimi faydalı yağ asitleri alımını sağlayarak beyin ve göz gelişimine katkıda bulunur. Kış aylarında düzenli olarak yaşına uygun D vitamini ve ihtiyaç halinde B12 vitamini ile demir gibi takviyeler kullanmanız da faydalı olabilir, ancak bunları mutlaka doktor tavsiyesiyle vermelisiniz” diyor.

Uyku düzenini nasıl sağlayabilirim?

Yeterli uyku, çocukların öğrenme kapasitelerini, dikkat sürelerini ve genel sağlıklarını doğrudan etkilediği için çok önemli. Ancak okul dönemi, çocuğun uyku düzenini etkileyebiliyor. Dr. Serap Sapmaz Deniz, önerilen uyku süresinin 6-12 yaş arasındaki çocuklar için 9-11 saat olduğunu belirterek, “Okula başladığında, çocuğunuzun erken yatıp erken kalkmasını sağlayacak bir uyku rutini oluşturun. Akşam saatlerinde yatmadan en az bir saat önce ekran maruziyetini kesmek, ev içi rutinler oluşturmak, aile içi iletişimin gelişmesine katkı sunan sakinleştirici aktiviteler yapmak, kaliteli bir uyku için faydalı olabilir. Ayrıca çocuğunuzun yatak odasında tablet, televizyon ve telefon olmasını da önermiyoruz” diyor.

Okulda yorgun düşerse ne yapmalıyım?

Okul günlerinde çocuğunuzun sürekli yorgunluk hissetmesi; yeterince uyumadığı, yeterli sıvı almadığı, beslenmediği veya okuldan kaynaklanan stres yaşadığı anlamına gelebiliyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Serap Sapmaz Deniz, sürekli yorgunluk karşısında neler yapmanız gerektiğini şöyle özetliyor: “İlk adım olarak, çocuğunuzun gece yeterince uyuduğundan emin olun. Beslenme düzenini gözden geçirerek, yeterli miktarda protein, karbonhidrat, vitamin ve mineral almasını sağlayın. Yorgunluk aynı zamanda demir eksikliği anemisi gibi sağlık sorunlarının belirtisi olabilir. Bu yüzden gerekli durumlarda doktor muayenesi, büyümenin değerlendirilmesi ve kan testi yapılmasına ihtiyaç duyulabilir. Ayrıca, çocuğunuzun okuldan kaynaklanan stresini azaltmak için ona destek olmanız, okul sonrasında dinlenme ve serbest oyun oynaması için zaman ayırmanız da çok önemlidir.”

Ders çalışırken stres yaşarsa nasıl bir yol izlemeliyim?

Ders çalışırken belirli bir düzeyde stres yaşamak normaldir. Ancak bu stres sürekli hale gelirse, çocuğunuzun akademik ve duygusal sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Dr. Serap Sapmaz Deniz, çocuğunuzun stresle başa çıkmasına yardımcı olmak için almanız gereken önlemleri şöyle anlatıyor: “Çocuğunuza ders çalışırken molalar vermesini önerin, çalışma ortamını sessiz ve rahat bir hale getirin. Gerekirse derslerini daha küçük parçalara bölerek çalışmasını teşvik edin. Stres seviyesinin yüksek olması durumunda onunla açık bir iletişim kurarak stres nedenlerini anlamaya çalışın. Eğer çocuğunuzda sürekli bir kaygı, mutsuzluk veya davranış değişiklikleri fark ederseniz, rehberlik uzmanı veya çocuk psikoloğundan destek alın. Ayrıca, çocuğunuzu okul dışı aktivitelere, spora yönlendirerek, akademik olmayan alanlarda da başarı ve mutluluk bulmasına yardımcı olabilirsiniz.”

Sık sık enfeksiyon geçirmesini nasıl önleyebilirim?

Çocuğunuzun okul döneminde sık sık enfeksiyon geçirmesi yaşına göre normal bir durum olabileceği gibi, yatış gerektiren zatürre ile menenjit gibi enfeksiyonlar geçirmesi, büyümesinin durması veya geride kalması, hastalıkların uzun sürmesi ve tam iyileşmemesi gibi durumlar zayıf bir bağışıklık sisteminin işareti olabiliyor. Çocuğunuzun bağışıklık sistemini güçlendirmek için çeşitli ve dengeli beslenmesine özen gösterin; özellikle C vitamini, çinko ve demir açısından zengin gıdalar, sarımsak, kuruyemiş, bal ve balık tüketmesine dikkat edin. Düzenli egzersiz veya spor ve yeterli uyku da bağışıklık sistemini destekliyor. El hijyenininin de enfeksiyonları önlemenin en etkili yollarından biri olduğuna dikkat çeken Dr. Serap Sapmaz Deniz, “Eğer çocuğunuz sık sık enfeksiyon geçiriyorsa ve bu durum uzun süre devam ediyorsa, altta yatan bir bağışıklık sistemi sorunu olup olmadığını değerlendirmek için bir çocuk doktoruna başvurun. Gerekirse kan testi istenebilir, takviyeler verilebilir” diyor.

Baş veya mide ağrısından yakınırsa, ne yapmalıyım?

Baş ağrısı çocuklarda yorgunluk, susuzluk, stres veya göz yorgunluğundan kaynaklanabiliyor. Okulda sık sık baş ağrısı yaşayan çocuğunuz için öğretmenleriyle konuşarak; ders esnasında rahat bir pozisyonda oturmasını ve yeterli ışık almasını sağlayabilirsiniz. Su tüketimi de çocukların genel sağlığı için hayati önem sahip. Zira okulda yeterince su içmeyen çocuklarda baş ağrısı, konsantrasyon kaybı ve yorgunluk gibi sorunlar oluşabiliyor. Her gün yanına su matarası vermeniz ve düzenli olarak su içmesi gerektiğini hatırlatmanız çok önemli. İdrar rengi açık olana dek su içmesini sağlamalısınız. Ayrıca ekrana bakma süresini de gözden geçirin. Eğer baş ağrıları devam ediyorsa, altta yatan bir sağlık sorununun olup olmadığını netleştirmek için doktoruna başvurmalısınız. Mide bulantısı da stres, yetersiz beslenme, susuzluk veya viral bir enfeksiyon gibi nedenlerden kaynaklanabiliyor. Çocuğunuz okulda mide bulantısı yaşarsa, onu hemen eve götürüp dinlenmesini sağlayın. Bol sıvı tüketmesini teşvik edin ve hafif yiyeceklerle beslenmesine dikkat edin. Mide bulantısı sürekli hale gelirse veya başka yakınmalar eşlik ederse, doktora başvurmanız gerekiyor.

Kilo alımı durursa nasıl bir yol izlemeliyim?

Okul döneminde çocukların aktiviteleri arttığı için enerji ihtiyaçları da artıyor. Yeterli ve dengeli beslenmez ve sık enfeksiyon geçirirlerse kilo alımı durabiliyor. Öncelikle beslenme düzeninin değerlendirilmesi, boy ve kilosunun hekim tarafından düzenli olarak takip edilmesi, büyüme eğrisinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi önem taşıyor. Eğer kilo alımı durduysa çocuk doktoruna başvurarak durumun detaylı bir şekilde incelenmesi gerekiyor.

Diş sağlığını nasıl koruyabilirim?

Diş sağlığı, çocukların genel sağlığı için kritik bir öneme sahip. Okul dönemi boyunca düzenli diş fırçalama alışkanlığı kazandırmak, diş çürüklerinin ve diğer ağız sağlığı sorunlarının önlenmesi açısından çok önemli. Dr. Serap Sapmaz Deniz, çocuğunuzun 6-12 ay arayla yapılması gereken diş hekimi kontrollerinin son derece önemli olduğuna dikkat çekerek “Ayrıca çocuğunuza dişlerini günde en az iki kez, sabah kahvaltıdan sonra ve akşam yatmadan önce florürlü diş macunuyla fırçalaması gerektiğini öğretin. Diş ipi kullanımı da plak oluşumunu engellemeye yardımcı olacaktır. Okul döneminde şekerli yiyecek ve içeceklerden mümkün olduğunca kaçınması, diş minesinin korunmasına da katkı sağlayacaktır.

Göz yorgunluğuna karşı ne yapabilirim?

Uzun süre ekrana bakmak göz yorgunluğuna neden olabiliyor. Dolayısıyla çocuğunuzun düzenli göz muayenelerini yaptırmayı ihmal etmeyin. Okuma ve yazma sırasında gözlerinin çok yorulmadığından emin olmak için uygun ışıklandırma ve ergonomik koşullar sağlayabilirsiniz. Ayrıca, 20-20-20 kuralını uygulamak, yani her 20 dakikada bir, 20 saniye boyunca, 20 feet -yaklaşık 6 metre – uzakta bir noktaya bakmak göz yorgunluğunu hafifletebiliyor. Beden sağlığının yanı sıra göz sağlığı için de çok önemli olması nedeniyle her gün açık havada zaman geçirmesine de dikkat etmelisiniz.

Devamını Okuyun
Reklam
Yorum gezintisi

Yorum yazabilmek için giriş yapın Giriş

Yorum Yaz

Yaşam

‘R’ Harfini Söyleyemeyen Çocuklar İçin Gizli Neden: Dil Bağı

Yayınlandı

on

Yazan

Uzmanlar, çocuklarda sık karşılaşılan konuşma bozukluklarının arkasında gizli bir nedenin yatabileceğine dikkat çekti. Uzmanlar, özellikle “r, l, s, t, z” gibi harfleri söylemekte güçlük yaşayan çocuklarda dil bağı (ankiloglossi) ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirttiler…

“Dil bağı, dili ağız tabanına bağlayan frenulum adı verilen dokunun normalden kısa veya kalın olmasıdır. Bu durum, dilin yukarıya veya dışa hareketini kısıtlar” açıklamasını yaparak dil bağının doğuştan gelen bir durum olduğunu ifade eden Uzmanlar, emzirme güçlüğü, yetersiz kilo alımı, ağızdan sürekli tükürük akması ve konuşma sırasında bazı sesleri çıkaramama gibi belirtilerle kendini gösterebileceğini söyledi.

Uzmanlar, “Dil bağı olan çocuklar özellikle 3 yaş sonrasında bazı sesleri çıkarırken zorlanabilir. ‘R’ harfini yuvarlayamama, ‘l’ ya da ‘s’ gibi sesleri net söyleyememe durumu sık görülür.” Dedi. Tanının genellikle fizik muayene ile konulduğunu belirten Uzmanlar, dilin damağa değdirilmesi veya dışarı çıkarılması gibi hareketlerin istenerek çocuğun dil fonksiyonlarının değerlendirildiğini ifade etti.

Erken tanının önemine değinen uzmanlar, “Bebeklerde emme sorunu varsa ilk günlerde, konuşma öncesi dönemde ise en geç 6’ncı aya kadar müdahale edilmesi önerilir. Gerekli durumlarda frenotomi işlemiyle dil bağı kesilerek dil serbestleştirilir.” Şeklinde konuştu.

Dil bağı ameliyatının çoğu zaman çok kısa sürdüğünü ve anestezi gerektirmediğini söyleyen uzmanlar, işlem sonrası başarıyı artırmak için düzenli dil egzersizlerinin yapılması gerektiğini vurguladı. Uzmanlar; ““Dil bağı sadece fiziksel değil, sosyal ve gelişimsel etkiler de yaratabilir. Zamanında fark edilip müdahale edilmezse, çocuğun özgüvenini bile etkileyebilir.”

Dil bağı vakalarının toplumda sanılandan daha yaygın olduğunun altını çizen uzmanlar, ebeveynleri çocuklarının konuşma gelişimini dikkatle izlemeleri konusunda uyardı.

Devamını Okuyun

Yaşam

Efsane İsim Filiz Akın Vefat Etti

Yayınlandı

on

Yazan

Türk sinemasının ‘Dört Yapraklı Yonca’sından biri olan Filiz Akın bir süredir sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu. Filiz Akın’dan acı haber geldi. Yeşilçam efsanesi 82 yaşında hayatını kaybetti.

Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve merhum sanatçı Fatma Girik’le birlikte ‘Yeşilçam’ın Dört Yapraklı Yoncası’ olarak kabul edilen Filiz Akın, uzun süredir sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu.

Filiz Akın’dan üzen haber geldi. Yeşilçam efsanesi 82 yaşında hayatını kaybetti.

Sağlık Bakanlığı’nın sosyal medya hesabından yapılan açıklamada “Türk sinemasının nadide isimlerinden Filiz Akın, bir süredir tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmiştir. Sinema tarihimizde unutulmaz izler bırakan Filiz Akın’a Allah’tan rahmet; ailesine, yakınlarına ve sanat camiasına başsağlığı diliyoruz” denildi.

Kaynak: Mynet.

Devamını Okuyun

Yaşam

Efsanevi İtalyan Restoranı “Zeffirino 1939” İstanbul’da Faaliyete Başladı

Yayınlandı

on

Yazan

1939 yılında Cenova’da kurulan efsanevi İtalyan restoranı Zeffirino 1939, 14 Mart itibarıyla İstanbul’daki kapılarını resmen açtı. Gastronomi mirası ve mutfak mükemmeliyetiyle tanınan Zeffirino, bugüne kadar Frank Sinatra, Muhammad Ali, Sophia Loren, Céline Dion, Rihanna, Kendall & Kylie Jenner ve Gal Gadot gibi dünya çapında ünlü isimleri ağırladı. Monte Carlo ve Paris’teki başarılarının ardından restoran şimdi de Riccardo Giraudi vizyonuyla İstanbul’a geldi. Giraudi; dünyaca ünlü Beefbar, Le Petit Beefbar, African Queen ve Song Qi gibi restoranların da yaratıcısı olarak biliniyor.

İtalyan-Monakolu Riccardo Giraudi, restoran dünyasındaki sınırsız yaratıcılığıyla tanınıyor. Paris’ten São Paulo’ya, Mykonos’tan New York’a kadar dünyanın en prestijli şehirlerinde Beefbar konseptini başarıyla büyüten, İtalyan mutfağına ve Cenova’daki en ikonik adreslerden biri olan Zeffirino’nun mirasına tutkuyla bağlı olan Giraudi, Belloni Ailesi’ni bu gastronomi hazinesini İtalya sınırlarının ötesine taşımaya ikna ederek, Monte Carlo ve Paris’teki başarılı açılışların ardından Zeffirino’yu kültür ve gastronominin kusursuz uyumla buluştuğu İstanbul’a getirmekten büyük heyecan duyuyor.

Zeffirino 1939, kendine özgü lezzetleri ve dünyanın en iyi pesto soslarından biri olarak kabul edilen ünlü Genovese pesto’suyla uluslararası gastronomi sahnesinde seçkin bir yere sahip. Belloni Ailesi tarafından üç nesildir özenle korunan tarifleriyle, İtalyan misafirperverliğinin ve kusursuz servisin tüm inceliklerini sunuyor. Her yemek sanatsal bir yaklaşımla hazırlanıyor ve profesyonel ekip tarafından sunum adeta görsel bir şölene dönüşüyor.

İtalya’nın zengin mutfak mirasını Ortaköy’deki Boğaz manzaralı yeni mekânına taşıyan restoran, Ortaköy Camii ve Kız Kulesi gibi ikonik yapılarla çevrili 360 derece Boğaz manzarasıyla misafirlerine unutulmaz bir deneyim sunuyor. İstanbul’daki bu etkileyici manzara ve kültürel konum, Zeffirino İstanbul’u diğer şubelerinden ayıran en özel detaylar arasında yer alıyor.

Zeffirino 1939 aynı zamanda interaktif bir gastronomi deneyimi de sunuyor. Bazı imza lezzetler masada hazırlanarak servis ediliyor; böylece misafirler bu süreci izleyip tatların keyfini çıkarabiliyor. Bu eşsiz sunum, İtalyan mutfağının otantik ruhunu daha da güçlü hissettiriyor.

Zeffirino İstanbul’un menüsünde ünlü Genovese pesto, günlük taze el yapımı makarnalar ve özenle seçilmiş klasik ve modern İtalyan lezzetleri yer alıyor. Misafirler; Zeffirino’nun imzası Stracchino Peyniriyle hazırlanan, yavaş pişirilmiş Focaccia Formaggi; özel pesto sosuyla geleneksel Mortaio kasesinde masada servis edilen el yapımı Mandilli al Pesto ve yoğun kıvamlı, ev yapımı Antep fıstıklı Gelato Pistacchio gibi lezzetlerin tadını çıkarabiliyor.

Restoranın tasarımı ise Cedric Capron tarafından hayal edilip SAVATLI Architecture tarafından hayata geçirildi. Terrazzo, mermer ve ahşabın doğal sıcaklığıyla şekillenen mekânda, cilalı ceviz paneller ve el işçiliği detaylar geleneksel zanaatkârlıkla modern estetiği buluşturuyor. Yumuşak dokulu kumaşlar ve özgün desenler ise mekâna sıcak ve davetkâr bir karakter katıyor. Günün her saatine uyum sağlayabilen bu zarif atmosfer, misafirlerine kusursuz bir deneyim vadediyor.

Devamını Okuyun

Yaşam

Yaşlılıkta Genç Kalmanın Formülleri Nelerdir?

Yayınlandı

on

Yazan

Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesi ve tıbbi imkanların artmasıyla yaşam süresi uzadığından yaşlılık dönemini fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak sağlıklı ve dinç geçirmek şüphesiz büyük önem taşıyor. Kimileri bu amaçla sağlıklı yaşam tarzı benimseyip kişisel ve çevresel olumsuz etkenleri olabildiğince azaltmaya çalışırken, kimileri ise internetten ve sosyal medyadan gördüklerini doktora danışmadan bilinçsizce uygulama yoluna gidebiliyor…

Geriatri Uzmanları, “Yapılan araştırmalar; biyolojik yaşınızı genç tutmanın mümkün olabildiğini gösteriyor ama bunu yaşam tarzınızda yapacağınız olumlu değişikliklerle gerçekleştirmeye çalışmalısınız. Sosyal medyanın ve yapay zeka kullanımlarının yaygınlaştığı son yıllarda, sağlıklı yaşlanmak adına faydalı olabildiği gibi zararlı da olabilecek pek çok bilgiler sunulduğunu görüyoruz. Reklam amaçlı ilaçlar ile vitamin ve mineral takviyeleri ya da ‘gençlik iksiri’ olarak gösterilen pek çok ürün bilinçsiz kullanıldığında sağlığınızda geri dönüşü olmayan çok ciddi zararlara yol açabilir” diyor. Uzmanlar, yaşlılıkta genç kalmanın anahtar kelimelerini içeren 10 etkili yöntemi anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Hareketsizlikten kaçının, dik durun!

Modern çağın yol açtığı en önemli tehlikelerden birini hareketsizlik ve yanlış duruş bozukluğu oluşturuyor. Özellikle bilgisayar ve cep telefonunda geçirilen uzun saatler, pek çok işin bir tuş ile oturduğumuz yerden halledilebiliyor olması, düzenli egzersiz ya da yürüyüş yapmamak gerek iç organlarımıza gerekse fiziksel yapımıza son derece zarar veriyor. Bu nedenle çağımızın hareketsiz (sedanter) yaşam tuzağına düşmeyerek, gün içerisinde her fırsatta mutlaka hareket etmek, otururken ve yürürken de dik durmaya özen göstermek gerekiyor. Uzmanlar, “Vücudumuzun genetik yapısı, 100-200 yıl önceki gibi daha az yemek, daha çok hareket etmek isterken, teknoloji ise bize oturduğumuz yerden yaşamayı getirdiğinden hareketsiz kaldık. Ama aslında genetik yapımız halen daha çok hareket etmeyi ve daha az yemek yemeyi istiyor. Bu nedenle daha çok hareket edip, paketli gıdalardan da uzak kalırsak sağlıklı yaş almanın ana hedefini tutturmuş oluruz” diyor.

Düzenli egzersiz yapın

Yapılan sayısız çalışmalar; düzenli yürüyüş yapmanın kalp ve damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon ve kemik erimesi gibi hastalıklardan korunmada kritik rol oynadığını, başta kas ve iskelet sistemi olmak üzere tüm hücrelerimizin daha etkin çalışmasını sağlamaya katkı sağladığını, ruh sağlığımızı ve sağlıklı yaş almamızı desteklediğini açıkça ortaya koyuyor. Bu nedenle mutlaka düzenli egzersiz yapmayı yaşam alışkanlıklarınız arasına katın. Yaşınıza/kapasitenize göre haftada en az 3 gün bir saat yürüyüşü/egzersizi alışkanlık haline getirin.

Sigara ve alkolden mutlaka uzak durun!

Baş edemediğiniz sorunlarınızdan uzaklaşmak ya da kaçmak gibi sağlıksız gerekçelerle sigara, alkol vb. zehirlere tutsak olmayın. Gerek hücrelerinizin ve organlarınızın, gerek bilişsel ve zihinsel sağlığınızın gerekse cildinizin genç kalabilmesi için, zararları sayısız araştırmalarla kanıtlanmış olan sigara ve alkolden uzak durun.

Stresi yönetmeyi öğrenin

Çevremizde şüphesiz strese yol açan pek çok etken var. Ancak unutmayın ki; stresin azı karar, çoğu zarar! Yapılan araştırmalar, dozunda stresin kişiyi çeşitli tehlikelerden ve risklerden koruduğunu gösterirken, aşırı stresin ise pek çok hastalığa zemin hazırlayabildiğini, vücuda hem fiziksel hem de ruhsal açıdan zarar vererek hastalık sürecine de çok büyük etkileri olduğunu gösteriyor. Bu nedenle stresi yönetmeyi öğrenmek, gerekirse uzman desteği almak son derece önemli.

Erken yaşlandıran besinlerden uzak durun

Çağımızın yoğun koşuşturmacasında fast-food türü besinlere yönelim hızla artıyor ancak aşırı yağlı, defalarca aynı yağda kızartılmış, katkı maddeli ve lezzet verici tatlandırıcıların katıldığı hazır besinlerden mutlaka uzak durmak gerekiyor. Basit karbonhidratlar olarak adlandırılan beyaz ekmek, unlu ve nişastalı yiyecekler, şekerli besinler ve içecekler ile aşırı tuzdan kaçınmak şart. Abur-cubur tüketmeyi sevenlerin mutlaka sağlıklı atıştırmalıklara yönelmesi, zengin lif içeriğine sahip kurubaklagiller ile vitamin ve mineral değerleri yüksek olan mevsim sebze ve meyvelerinin tüketilmesi gerekiyor.

Her gün mutlaka yeterli su tüketin

Hücrelerimizin ve organlarımızın sağlıklı çalışması, cildimizin erken kırışmasını önlemesi için, beslenmemizin vazgeçilmez bir unsuru olan su, insan yaşamında oksijenden sonra gelen en önemli öğeyi oluşturuyor. Her gün yeterince su içilmediğinde toksinler kanda birikirken, böbreklerimiz zamanla işlevlerini yerine getirememeye başlıyor ve böbrek yetmezliği gibi hayati riske yol açabiliyor. Bu nedenle her gün mutlaka yeterli su tüketmeye çok özen gösterin. Prof. Dr. Karadağ “Böbrekler birer duş başlığı gibi çalışır. Eğer az su alırsak böbrekler tıkanır, ama yeterli su alırsak böbreği tıkayacak maddeler uzaklaştırılır. O nedenle günde 2 litre su içmek gerekir” diyor.

Uyku düzeninize çok dikkat edin

Yapılan bilimsel çalışmalar; yeterli ve kaliteli uykunun hayatın her döneminde sağlık açısından kritik rol oynadığını gösteriyor. Uyku esnasında hücreler yenilenirken, bağışıklık sistemi güçleniyor ve vücut kendini tamir ediyor. Bu nedenle geceleri uykusuz kalmamaya, kaliteli uyku için yatağınızın rahat, odanızın karanlık, serin ve sessiz olmasına özen gösterin.

Teknolojiden uzak kalmayın

Uzmanlar, genç yaşamanın altın kurallarından birinin, teknolojiye ayak uydurmak olduğunu belirterek, dijital teknolojinin yaşlıların sosyalleşmesinde önemli bir rolü olduğunu vurguluyor. Prof. Dr. Karadağ sözlerine şöyle devam ediyor: “Yaşlı bireyler her ne kadar teknoloji kullanımı konusunda endişe duysalar da, dijital teknoloji iletişimden sağlık sorunlarına kadar her alanda onların günlük yaşam kalitelerinin artmasına, bağımsız bir yaşam sürmelerine ve aktif bir yaşlanma dönemi geçirmelerine yardımcı olmaktadır. Bu nedenle dijital teknolojiyi öğrenmekten çekinmeyip, onu hayatlarına katmaları, önlerinde yepyeni ve kolaylaştırıcı bir yol açacaktır. Bu sayede kendine güvenli, hayattan keyif almaya devam eden ve toplumdaki yerini kaybetmekten korkmayan sağlıklı ve güçlü yaş almaya devam eden mutlu bir yaşlılık hedeflenmelidir.”

Gelişigüzel takviyeler kullanmayın!

Vitamin ve mineral değerlerini ölçtürerek özellikle D vitamini başta olmak üzere, eksiklikleri gidermek gerektiğini vurgulayan uzmanlar, “Ancak gençlik sağlayacağı, sağlıklı yaşam vaadettiği gibi söylemlerle sosyal medyada ve internette çok sık karşımıza çıkan birtakım besinlere, reklam amaçlı ilanlara, vitamin ve mineral takviyelerine, hatta ‘gençlik iksiri’ adı altında karışımlara rastlıyoruz. Oysa bu tür ürünlerin doktora danışılmadan ve gerekli vitamin/mineral değerleriniz ölçülmeden kullanılması sağlık açısından son derece yüksek riskleri ve tehlikeleri beraberinde getirebiliyor” diyor.

Güneşin zararlı ışınlarından korunun!

Yapılan sayısız araştırma; güneşin zararlı ışınlarının cilt kanserine yol açabildiğini, erken kırışıklıklar, cilt lekeleri ve cilt kuruluğuna neden olarak cildi erken yaşlandırdığını ortaya koyuyor. Bu nedenle özellikle yaz mevsiminde güneşin zararlı ışınlarından çok iyi korunmak gerektiğini belirten uzmanlar, güneş ışınlarının dik gelmediği saatlerde ise her gün 15 dakika kolların iç kısımlarının ve bacakların güneşlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Devamını Okuyun

En Çok Okunanlar