Bizimle iletişim kur

Köşe Yazıları

2022 Yılının En İyi Filmleri

Yayınlandı

on

Radio Mood App

Pandemi sonrası 2022 yılı sinema için bereketli bir yıl oldu. Birbirinden güzel filmler özellikle de yılın son aylarında ardı ardına gösterime girdi. Daha pek çok iyi film de önümüzdeki haftalarda ya da ocak ayının ilk haftalarında hem ülkemizde hem de dünyada vizyona girecek.

Bu sene o kadar çok film izledim ki listeyi oluştururken hangi filmleri seçeceğim konusunda baya zorlandım. O yüzden, 20 filmlik geniş bir liste yapmaya karar verdim. Fakat bu listede benim beğenmediğim; ancak genel olarak beğenilen bazı filmlere yer vermedim. Örneğin Park Chan-wook imzalı “Decision to Leave” ve bu senenin en çok konuşulan işlerinden biri olan “Everything Everywhere All at Once” filmleri listede yer almadı. Her iki filmin de iyi filmler olduğu zaten hem seyircilerden hem de eleştirmenlerden aldıkları geri dönüşlerden az çok anlaşılıyor. Fakat ben her iki filmin de gereğinden çok abartıldığını düşünen taraftayım.

Öyle ya da böyle bir yılın daha sonuna geldik. Umarım her yıl bu şekilde sinema açısından verimli ve sevimli geçer.

20) Prey (yön. Dan Trachtenberg) 7/10

Reklam

Aksiyon türünde artık bir klasik kabul edilen Predator (1987) filminin ardından pek çok devam filmi izledik( gerçi “Prey” bir sequel değil, öncesini anlatan bir prequel). “predator” filminden sonra izlediklerim arasında benim en beğendiğim ise Danny Glover’ın başrolünde yer aldığı Predator 2 (1990) filmi. Diğer filmleri beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Hele ki “Alien”larla çekilen iki filmden bahsetmek bile istemiyorum. Bu anlamda, “Predator” cephesinde artık yeni bir şey yok derken Trachtenberg imdadımıza yetişti ve eli yüzü düzgün bir “Predator” filmi çekmeyi başardı.

19) Triangle of Sadness (yön. Ruben Östlund) 7/10

Ruben Östlund’un son üç filminde neredeyse aynı kuralları uygulayıp jüriden yine aynı sonuçları alması nereden bakarsanız bakın büyük bir şans gerçekten. Bu filmiyle Cannes Film Festivalinde büyük ödüle uzanması ise gerçekten şaşırtıcı. Filmi bu kadar yerdikten sonra neden en iyiler listesine aldın o zaman diyeceksiniz. Filmi listeye aldım; çünkü ” Triangle of Sadness “, özellikle ikinci bölümündeki komedisiyle oldukça kaliteli bir film. Ancak büyük ödülü alacak kadar iyi mi orası kesinlikle tartışmalı.

18) Sr. (yön. Chris Smith) 7,5/10

Robert Downey Jr.’nin babası Robert Downey Sr.’nin zamanında birbirinden ilginç filmlere imza atan bir sinema sevdalısı olduğunu biliyor muydunuz? Hatta çektiği filmlerin birinde annesiyle evlenen genç bir adamı anlatmış. Bu filminden sonra annesi ile arası bir süreliğine bozulmuş. Ancak Jr.’nin yalnızca sinema sevdasını değil babasından bazı kötü huylarını da devraldığını bu hüzünlü ve eğlenceli belgesel filmde öğrenmiş oluyoruz.

Reklam

17) Apollo 10 1/2 A Space Age Childhood (yön. Richard Linklater) 7,5/10

Zamanımızın en renkli ve yetenekli yönetmenlerinden biri olan Richard Linklater, bu filmiyle 60’lar Amerika’sına muhteşem göndermelerde bulunuyor. Ay’a gerçekleştirilecek olan yolculuğu arka planına alan film, NASA’nın etrafında muhteşem bir çocuk olma hikayesi de anlatıyor. Linklater’ın vazgeçilmez oyuncularından biri olan Jack Black’in de sesiyle renk kattığı film, tam bir “boomer” filmi. Fakat o dönemi merak edenlerin de bu filmden fazlasıyla zevk alacağına eminim.

16) RRR (yön. S. S. Rajamouli) 7,5/10

Normalde Hindistan yapımı filmlerin imdb puanlarına pek güven olmuyor. Çektikleri pek çok film aldıkları puan değerlendirildiğinde neredeyse başyapıt düzeyinde. Ancak çektikleri her filmin bu denli iyi olması elbette ki mümkün değil. Bu yıl izlediğimiz ” RRR ” ise kesinlikle aldığı puanı sonuna kadar hak eden epik bir film. Konu itibarıyla oldukça klişe olan ” RRR “, aksiyon sahneleri ve sinematografisiyle gerçek anlamda göz dolduruyor.

15) Thirteen Lives (yön. Ron Howard) 7,5/10

Reklam

2018 yazına damgasını vuran haber Tayland’dan gelmişti. 12 çocuğun yanlarında koçlarıyla birlikte aniden bastıran yağmur sonucu girdikleri bir mağarada mahsur kaldığı haberi tüm dünyada gündemi bir anda işgal etmişti. O zamanlar askerde olduğum için detaylara pek hakim değildim ve nasıl olur da böylesi bir zamanda bu çocuklara günlerdir ulaşılamıyor pek anlam verememiştim. Detaylarını sonradan öğrenmiş olsam da kurtarma operasyonunun nasıl gerçekleştiğini tam anlamıyla öğrenmek bu filme nasipmiş. Ron Howard, bir belgeselci havasında doksanlarda küçükken izlemekten hoşlandığım türden müthiş bir kahramanlık hikayesi anlatmış.

14) Bullet Train (yön. David Leitch) 7,5/10

Brad Pitt, yaşlandıkça oyunculuğuna değer katan aktörlerden biri. Son zamanlarda yer aldığı her bir filme (başrolde olsun ya da olmasın) farklı tiplemeleriyle müthiş katkıda bulunuyor. “Bullet Train” filminin başarısında onun payı çok fazla. Filmin düşmek bilmeyen temposu, başta Brad Pitt olmak üzere filmde kısa da olsa yer alan her bir oyuncunun komediden kaçınmayan güçlü performanslarına çok şey borçlu. “Bullet Train” kesinlikle bu senenin en iyi aksiyon komedi filmi.

13) Hustle (yön. Jeremiah Zagar) 7,5/10

Bu tarz filmleri özlemişiz. Olabildiğince klişe ama işin içinde basketbol ve Adam Sandler da olunca bu filmi beğenmemek mümkün değil. Zaten Adam Sandler istediği zaman sahip olduğu enerjisiyle yer aldığı filmi bir üst seviyeye çıkarabilen bir oyuncu. Sahip olduğu yeteneğini yıllarca kalitesiz komedilerle harcamış olması ise çok üzücü. Filmde gerçek basketbol efsanelerine yer verilmesi de filmin bir diğer artısı olmuş. Özellikle Boban Marjanovic üzerinden yapılan espriler tek kelimeyle harikaydı.

Reklam

12) Avatar the Way of Water (yön. James Cameron) 7,5/10

Bu yılın en çok beklenen filmini tam 13 sene sonra izleyebildik. Çok şükür ki korkulan olmadı ve James Cameron yine harikulade bir filmle karşımıza çıktı. Fakat ben ikinci filmin, bir miktar ilk filmin gerisinde kaldığını düşünüyorum. İkinci filmde de yine muhteşem bir görsellik (özellikle tulkun’ların avlandığı sahne) önümüze sunulmuş; ancak filmin villian (kötü karakter) seçimi bence yanlış olmuş ve filmi tekrara düşürmüş. Kendine has motivasyonları olan yeni bir baş kötü karakter filme eklenebilir ve bu basit hamle ile film bambaşka bir yere ulaşabilirdi.

11) The Batman (yön. Matt Reeves) 7,5/10

Robert Pattinson’dan Batman olmaz dediler, oldu. Christopher Nolan’ın batman üçlemesinin ardından iyi bir Batman filmi çekilemez dediler, Matt Reeves bu önyargıyı da yıktı. Elbette ki bu yıl izlediğimiz “the batman” filmi, the Dark Knight (2008) gibi bir filmle kıyaslanamaz ancak kara filmleri (film-noir) andıran karanlık atmosferi ve polisiye hikayelerden esinlenen kurgusu ile bu yılın en iyi filmlerinden bir olabildi. Hatta bu haliyle devam filmlerinin nasıl olacağı konusunda da izleyicilerde büyük bir merak ve heyecan uyandırmayı başardı.

10) The Northman (yön. Robert Eggers) 8/10

Reklam

Robert Eggers, the Witch (2015) ve the Lighthouse (2019) gibi kalburüstü iki filmin ardından bu sefer 10. yüzyıldan bir Viking hikayesi anlatıyor. Film, Hamlet (zaten baş karakteri ismi de Amleth) benzeri bir intikam hikayesi gibi başlayıp sonlara doğru Oidipus Kompleksine göz kırpıyor. Özellikle, intikam için yollara düşen Prens Amleth’in annesi ile karşılaştığı sahnede Robert Eggers, bildiğimiz tüm klişeleri tek bir sahnede silip atmaya çalışıyor. Gerçi film klişelere bağlı kalsa bile tek başına sinematografisi ile bu yılın en iyilerinden biri olmayı hak ediyor.

9) Tar (yön. Todd Field) 8/10

Todd Field uzun bir aranın ardından üçüncü filmiyle tekrar yönetmenlik koltuğuna oturdu. Bu filmle birlikte çektiği üç film arasında benim için hala en iyisi In the Bedroom (2001) filmi olsa da “Tar” filminin de uzun süresi ve düşük temposuna rağmen oldukça gösterişli bir film olduğunu söylemek zorundayım. Özellikle Cate Blanchett’in olağanüstü performansıyla filmi tek kişilik bir şova dönüştürdüğünü de söylemem gerek. Bu performansın ardından Blanchett’in üçüncü Oscar’ına da uzanması hiç şaşırtıcı olmaz.

8) Licorice Pizza (yön. Paul Thomas Anderson) 8/10

“Licorice Pizza”nın imdb sayfasında 2021 yılı yazması sizi yanıltmasın. Film, 2021 yılının son haftasında Amerika ve İngiltere başta olmak üzere birkaç ülkede vizyona girmiş olmasına rağmen ülkemizde ve diğer pek çok ülkede 2022 yılının ilk haftalarında vizyona girmişti. Bu yüzden filmin bu yılki listelerde yer almasında bence bir sakınca yok. 1970’lerin Amerika’sına hoş ve eğlenceli bir yolculuğa çıkan “Licorice Pizza”, aşka olan naif bakış açısıyla bu yılın en güzel “kendini iyi hisset” filmlerinden biri olmayı başardı.

Reklam

7) The Fabelmans (yön. Steven Spielberg) 8/10

Ne çekerse çeksin onu harika bir noktaya taşıyabilen bir yönetmen varsa o da Steven Spielberg’tür. Kendisi müzikal de çekse izletebilir sıkıcı olabileceğini düşündüğünüz kendi hayat hikayesini de beyaz perdeye aktarsa yine hayranlık uyandırabilir. Uzun zamandır aklında olduğunu bildiğimiz ama ailesini incitmemek adına çekmeyi ertelediği otobiyografik unsurlar içeren “the Fabelmans” filmini bu sene nihayet izleyebildik. Başlarda sıkıcı olabileceğini düşündüğüm ama ufak bir dokunuşla heyecan verici bir noktaya taşınan film, sonundaki John Ford (David Lynch tarafından canlandırılmıştır) sahnesiyle de muhteşem bir final yapıyor.

6) The Banshees of Inisherin (yön. Martin Mcdonagh) 8/10

Yazar kimliği ile bilinen Martin Mcdonagh’ın sinemaya girişi muhteşem bir filmle olmuştu. In Bruges (2008) filmiyle harika bir kara komediye imza atan Mcdonagh, ardından çektiği Seven Psychopaths (2012) filmiyle bir miktar hayal kırıklığı yaratsa da Three Billboards Outside Ebbing, Missouri (2017) ile modern zaman şaheserlerinden birine imza atacaktı. Bu filmin ardından çekeceği filmini de büyük bir merakla bekliyorduk. Colin Farrell ve Brendan Gleeson ikilisinin tekrar bir araya geldiği bu yeni filmde Mcdonagh, İrlanda İç Savaşı’nı da arka planına alıp hatta bazı metaforlarla da doğrudan iç savaşa göndermelerde bulunarak yine harika bir kara komediye imza atmış. Yazarlığının da verdiği yetenekle orijinal karakterler yaratmak konusunda eline su dökülmeyen Mcdonagh, bu filminde de Colin Farrell’ın ustalıkla canlandırdığı Pádraic isminde harikulade bir film karakteri yaratmayı başarmış.

5) Im Westen Nichts Neues (yön. Edward Berger) 8/10

Reklam

Erich Maria Remarque’ın 1929 tarihli ve edebiyat dünyasında bir başyapıt olarak kabul edilen aynı adlı romanından uyarlanan “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” filmi, sanırım ilk defa almanlar tarafından sinemaya aktarıldı. Daha önce ilki 1930 ikincisi de 1979 olmak üzere iki defa Amerikalılar (ikincisinde İngilizlerin de desteği var) tarafından sinemaya ve televizyona uyarlanan bu roman, bence oldukça geç kalınmış bir şekilde nihayet almanlar tarafından da sinemaya uyarlandı. Ancak çok ilginçtir ki en azından dramatik anlamda bu film 1930 yılında çekilen klasiğin yanına yaklaşamamış. Sanırım o filme tamamen benzememek için farklı bir yol izlemek istemişler ve kitapta da yer alan pek çok muhteşem sahne bu filmde kendine yer bulamamış. Yine de ” Im Westen Nichts Neues “, savaşın korkunçluğunu ve anlamsızlığını Paul ismindeki bir gencin gözlerinden duygusal bir dille anlatmayı başarıyor.

4) Guillermo Del Toro’s Pinocchio (yön. Guillermo Del Toro ve Mark Gustafson) 8/10

Guillermo Del Toro’yu az çok tanıyanlar onun tam bir sinema aşığı olduğunu bilirler. Onun röportajlarını izlediğinizde sinemadan bahsederken ki heyecanı gerçekten görülmeye değerdir. Pinokyo’yu tekrardan beyaz perdeye aktaracağını duyduğumda muhteşem bir film izleyeceğimi biliyordum. the Devil’s Backbone (2001) gibi eski filmlerinden esinlenerek yarattığı bu yeni Pinokyo, hem hüzünlü hem de eğlenceli olmayı başarıyor. Bir kalbi olmamasına rağmen Pinokyo’nun o boşlukta taşıdığı ve beslediği duygular, etrafındaki herkese yetecek kadar derin ve değerli.

3) Kurak Günler (yön. Emin Alper) 8,5/10

Listede bir Türk filminin de yer almasını çok istiyordum. Neyse ki bu sene oldukça iyi bir Türk filmi izleyebildik. Nuri Bilge Ceylan tarzından uzak (özellikle genç Türk yönetmenler ne yazık ki bu tarza son zamanlarda çok takılı kaldılar) kendine ait harika filmler üretebilen usta bir senarist ve yönetmen olan Emin Alper, kurak günler filmiyle bizi Anadolu’nun obruk misali açılıp kapanmayan yaralarını görmeye davet ediyor. Yankılar kasabasına atanan genç savcı emre, kendisini içinden çıkılması zor bir siyasi çekişmenin ve zorbalığın içinde bulacaktır. Keşke bu tarz daha çok Türk filmi izleyebilsek. Halbuki bu topraklarda o kadar çok anlatılmayı bekleyen hikaye var ki.

Reklam

2) Aftersun (yön. Charlotte Wells) 8,5/10

Her sene olduğu gibi bu sene de pek çok festival filmi (art house) izleme imkanı bulduk. İçlerinden, ünlü İranlı yönetmen Cafer Penahi’nin oğlu Panah Panahi’nin ilk uzun metraj filmi olan Hit the Road ve Audrey Diwan’ın 1960’lar Fransa’sında genç bir kadının kürtaj yasağı yüzünden başına gelenlerin anlatıldığı Happening filmleri bence övüldükleri kadar başarılı değillerdi. Ancak Charlotte Wells’ın ilk uzun metraj işi olan “Aftersun” filmi, baba-kız hikayesi üzerinden belki de oldukça kişisel bir konuyu estetik ve hüzünlü bir dille anlatarak bu yılın en iyi filmlerinden bir olmayı başarıyor.

1) Top Gun Maverick (yön. Joseph Kosinski) 8,5/10

Aksiyon sineması uzun zamandır büyük bir dar boğaza girmiş durumda. 80’li ve 90’lı yıllarda özellikle de uzak doğu sinemasının da katkıları ile altın yıllarını yaşayan aksiyon sineması, günümüzde artık birbirinin aynısı konuların arasında sıkışmış bir halde. Ancak bir isim var ki aksiyon sinemasını neredeyse tek başına sırtlamayı başarıyor. Bu isim hepinizin bildiği üzere Tom Cruise’dan başkası değil. Aksiyon sahnelerinde dublör kullanmaması, her filminde aksiyon sınırlarını daha da zorlayışı ve bitmek bilmeyen enerjisi ile Tom Cruise eski zamanlardan kalma tam bir film yıldızı. “Top Gun Maverick” filmi de “artık böyle filmler yapmıyorlar” diyebileceğimiz türden muhteşem bir aksiyon fırtınası. Sinema salonlarında izlemekten gurur duyacağınız türden ve sinemanın o eski şaşalı günlerini hatırlatan harika bir film.

Reklam

Köşe Yazıları

“Şans Eseri” / Coup de Chance Film Yorumları

Woody Allen’ın yeni filmi uzun kariyerinin ilk Fransızca filmi özelliğini de taşıyan Şans Eseri / Coup de Chance isimli yapım vizyona girdi. Peki izlemeye değer mi?

Yayınlandı

on

Yazan

Radio Mood App

“Şans Eseri” filmi ilginç şekilde bu yıl daha önce izlediğimiz Fransız yapımı “Narsistle Aşk” filmini hatırlatıyor. Birebir olmasa da filmin ilk yarısı neredeyse aynı. Meslekler, isimler, tanışma hikayeleri farkı dışında ana fikir tümüyle aynı. Hatta yetmiyor “Narsistle Aşk”da başroldeki kocayı canlandıran Melvil Poupaud “Şans Eseri” filminde de yine kıskanç ve baskıcı koca rolünde karşımıza çıkıyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi meslekler ve bu insanların tanışma hikayeleri farklı. Hatta iki filmde de çiftleri baş kadın karakterin annesi ziyaret ediyor.

Woody Allen Ne Yapmak İstemektedir?

Yönetmenin “Şans Eseri” filminin ilk yarısındaki benzerlikleri aslında ikinci bölümde de bitmiyor. Bu kez de kendi filmi “Scoop” ile benzerlikler görüyorsunuz. Baş karakterimiz Fanny’nin annesi bu bölümde Scoop’da Woody Allen’ın canlandırdığı ve araştırmasında Scarlett Johanson’a yardım eden Sid Waterman rolüne bürünüyor. Evet “Şans Eseri” filminde Fanny’nin annesi bir nevi Scoop filmde Woody Allen’ın Sid Waterman’ına dönüşüyor.

Sanırım Woody Allen “Narsistle Aşk” filmini izleyip Melvil Poupaud’ın da oyunculuk performansını beğenmiş ama hem oyuncunun performansının hem de hikayenin zayıf kaldığını düşünüp bu ana fikri kendi eski filmi Scoop’a eklemeye karar vermiş. 😊 Gerçi bu sadece benim bilgiye dayanmayan tahminim.

Şans Eseri / Coup de Chance Filmi İzlenir mi?

Lafı uzatmadan yazayım Deappool ve Wolverine’in vizyona girdiği haftada vizyona giren “Şans Eseri” filmi eğer Deadpool’cu ya da Wolverine’ci değilseniz ilginizi çekebilir. Woody Allen’ın en iyi filmlerinden olmadığını bilerek ve filmin ikinci yarısında bir suç-polisiye filme döndüğünü bilerek gitmenizde fayda var. Hatta filmin bu ikinci bölümü benim için daha cazip gibiydi. Hem Narsistle Aşk hem de Scoop’u izlediyseniz bu filmi de izlemek kıyaslama yapmak anlamında büyük fırsat yaratacak.

Reklam

Şimdiden İyi Seyirler

Tolga Yiğit

Devamını Okuyun

Köşe Yazıları

Deadpool & Wolverine İle İlgili Eleştirmenler İkiye Bölündü

Yayınlandı

on

Yazan

Radio Mood App

Disney yakın zamanda hayranları için Deadpool & Wolverine’in 35 dakikalık bölümünü yayınladı ve hayranlar filmi çok beğendi , hatta ilk tepkilerde “Marvel’ın şimdiye kadarki en komik filmi” olduğunu söylediler…

Filmin New York’taki galasının ardından eleştirmenlerin eline geçmesiyle birlikte, ilk tepkiler ne kadar doğru?

Bu sabah itibarıyla dünya çapındaki eleştirmenlerin çoğunluğu tarafından izlendi, dolayısıyla daha fazla erken tepki geliyor ve fikir birliğinin ne olduğunu söylemek zor.

Reklam

Next Best Picture’dan Matt Neglia filmi “MCU’nun acilen ihtiyaç duyduğu güçlendirici bir hamle” olarak tanımladı.

Dempsey Pillot da onlarla aynı fikirde ve filmi “zamanlar boyunca hatırlanacak bir yolculuk komedisi” olarak niteledi. Mamas Geeky’den Tessa Smith ise filmin “yüzünde kocaman bir gülümseme bıraktığını ve hatta gözyaşlarına boğduğunu” söyledi.

Filmin galasından gelen övgü dolu sözlerin yanı sıra, bazı eleştirmenlerin de filmin tarzı ve aksiyonuyla ilgili söyleyecekleri var.

Rendy Jones, “Shawn Levy Spotify’dan çıkıp tutarlı bir aksiyon yönetemiyor gibi görünüyor! Bazen tam anlamıyla utanç verici” dedi ve Jacob Kleinman da katılarak, “görsel olarak bu film çok soluk görünüyor. Loki’nin Mad Max ile tanışması gibi, ancak tüm renk ve stilden yoksun.” diye ekledi.

Bazı eleştirmenler daha da ileri gitti.

Reklam

Robert Daniels, Deadpool & Wolverine’i “yılın en kötü yapılmış filmlerinden biri” olarak nitelerken, William Bibbiani ise filmi “üzücü derecede kasvetli” olarak niteledi.

Kaynak: Yahoo.com

Devamını Okuyun

Köşe Yazıları

Deadpool ve Wolverine Film Yorumları

Yayınlandı

on

Yazan

Radio Mood App

Deadpool ve Wolverine filmi Deadpool serisinin en iyi filmi olmayı hak eden bir film olmuş. Aslında şöyle desek daha doğru olur Deadpool çöpü çıkarmaya geldi! The Marvels, Echo, She-Hulk, Secret Invasion, Ant-Man and the Wasp: Quantumania gibi yapımlardan sonra çölde vaha gibi geldi.

Tavsiyem 3D

Biz filmi IMAX ve 3D olarak izledik ve size de tavsiyem mutlaka bu şekilde izlemeniz ya da en azından 3D izlemeniz. IMAX izleyecekseniz mutlaka salonun orta sırasında (galiba aşağıdan sayınca 7 veya 8. sıraydı) izlemeniz. Ne yakın ne uzak tam orta en iyisi. Bu arada filmin ilk 15 dakikası bence IMAX’de 3D film izleme keyfini zirveye çıkardı. Ben 3 boyutlu aksiyona doydum. Son bir kaç yıldır izlediğim filmlerdeki en iyi ve en uzun 3 boyutlu bölümdü. Hem çok sevdiğim N’Sync şarkısı Bye Bye Bye hem Ryan Reynolds’ın dans koreografisi hem de dövüş koreografisi ödediğiniz bilet parasının hakkını veriyor. Filmin ortasına doğru temposu düşüyor ama sonrasında bir vites yükseltiyor ki o bölümü hatırlamaz oluyorsunuz 🙂

Deadpool ve Wolverine Yaş Sınırı Nedir?

Deadpool ve Wolverine Kaç Yaşından İtibaren izlenebilir? İşte bu çok merak edilen sorunun cevabını da sonunda öğrendik. Film çok fazla kanlı sahne içeriyor, bu şiddet sahneleri dışında argo ve cinsellik içeren bölümlerini de ekleyince filmin yaş sınırı +16 olarak belirlenmiş.

Reklam

Bu filmle ilgili diğer iki Deadpool ve Wolverine filmi yorum + inceleme yazısı için linkleri de aşağıya bıraktım.

Deadpool filmlerini sevenler için zaten ilk iki filmden alışık olduğumuz her şey fazlasıyla var iken eklenen Cameo’lar ile olay zirveye çıkıyor. Kimler yok ki 🤩 Spoiler olmasın diye en alta spoiler bölümüne yazacağım 👇🏻

Bu arada Logan filminde veda ettiğimiz Wolverine’in geri dönüşünü de senaristler bence iyi kotarmışlar. Marvel Sinematik Evrenindeki çoklu evren hikayesinin ya da sürecinin en iyi ikinci kullanımı diyebilirim. İlki Spider-Man No Way Home – Örümcek-Adam Eve Dönüş Yok filmiydi.

Deadpool ve Wolverine Filminin Kötü Karakteri Zayıf Eleştirisi

Ben filmi izlerken kötü karakterlerin zayıflığına ya da güçlülüğüne hiç takılmadım çünkü bence film aslında buna odaklanmıyor. Asıl hikaye Deadpool’un Marvel Sinematik Evreninin son dönemdeki büyük düşüşünü yaptığı eleştirilerle sıfırlaması ve Wolverine’i geri getirmesi. Hatta bu Iron Man’in geri dönmesi için de iyi bir yol açabilir.

Ayrıca buradan 👉🏻 Deadpool ve Wolverine müzik listesini dinleyebilirsiniz

Reklam

Deadpool Yine Bildiğiniz Gibi : Hiç Susmuyor 😂

Başta Hugh Jackman ve dolayısıyla Wolverine’in kostüm giymezken bu filmde neden giydiğinden tutun da Fox grubun Disney tarafından satın alınmadan önceki kararlarının eleştirilmesi gibi bir çok konuda Deadpool yine bildiğiniz dobralıkta laf sokmaya hatta makine tüfek gibi saydırmaya devam ediyor. En iyi eleştirisi ise “Bu çoklu evren olayından bıktık artık değil mi?” minvalindeki sözleriydi. Kesinlikle katılıyorum. Bence MCU Avangers End Game sonrası çoklu evren hikayeleri ile büyük düşüş yaşadı. Ve bu film denizde en dibe battığınızda ayağınızı kuma vurup hızla yukarı yüzmenizi sağlayan o an gibi MCU’nun dipten çıkışı olabilir.

Filme konuk gelen eski Marvel filmlerinin oyuncuları ile daha önce filmlerde yer almayan yepyeni bir karakter ve onu canlandıran ünlü oyuncu gerçekten MCU’nun bundan sonrası için merak uyandırdı.

Deadpool ve Wolverine Filmine Neden Gidilir?

Eğer Deadpool’u seviyorsanız, ya da Wolverine’i özlediyseniz bu filme hemen gidin. Marvel sinematik evreninin gideceği yol hakkında biraz fikir sahibi olmak isterseniz yine bu filme gidin. Komedi, aksiyon, dans, dövüş koreografisi izlemek istiyorsanız yine mutlaka filme gidin.

Deadpool ve Wolverine Spoiler İçerir

Channing Tatum Gambit olarak ilk kez karşımıza çıktı ve acaba bir solo film gelir mi diye de düşündürdü. Wesley Snipes yine Blade, Chris Evans aslında unuttuğumuz rolü Fantastik Dörtlü’den Johnny Storm olarak karşımıza çıktı. Profesör X’in ikiz kardeşi Cassandra Nova ile tanışırken, Electra Logan filminden Laura ve Henry Cavill gibi isimler filmde karşımıza çıkıp bizi şaşkına çevirdi. Evet Henry Cavill çoklu evrendeki dünyalardan birinde Wolverine olarak çok keyifli bir şok yaşattı. Tyler Mane yine Sabretooth rolünde karşımızdaydı. Ver Happy’yi de görünce acaba Iron Man de görünecek mi diye bekleyip durdum. Demedi demeyin Wolverine için bu geri dönüş senaryosu Demir Adam’ın geri dönüşünün de yolunu açabilir. İyi de olur.

Seyredeceklere şimdiden iyi seyirler

Tolga Yiğit

Reklam

Devamını Okuyun

Köşe Yazıları

Deadpool ve Wolverine Nasıl Bir Film? Deadpool ve Wolverine İnceleme

Yayınlandı

on

Yazan

Radio Mood App

Deadpool ve Wolverine filmini, Radio Mood ekibi olarak, IMAX salonunda; ses ve görüntü kalitesi yüksek düzeyde ve 3 boyutlu olarak izledik.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, filmi; 3 boyutlu olarak, ama Türkçe Dublajlı tekrardan izlemek isterdim. Çünkü, filmdeki görsel güzelliklere odaklanınca, alt yazıda bir kaç kelimeyi kaçırabiliyorsunuz. Bu da, cümlede verilmek istenen mesajları kaçırmanıza neden oluyor. Filmde hızlı konuşan Deadpool, çok fazla espri, eskiye gönderme ve mesaj olduğu için çok dikkatli takip etmeniz gerekiyor.

Filme gelirsek; film çok eğlenceli, çok esprili, görsel yönden çok üst düzey ve tabi ki çok kanlı. Deadpool, bu filmde de yine mizahını ve aksiyonunu bir arada harmanlayarak karşımıza çıkıyor. Filmde Deadpool, tası tarağı toplamış, ununu elemiş, kendi halinde bir yol izlerken, birden bire hayatının, dünyasının ve hatta sevdiklerinin başı bir anda kendisine verilen teklifle tehlikeye girer. Bunun üzerine Wolverine’i aramaya başlar ve macera böylece başlamış olur.

Reklam

Genelde Marvel evrenlerindeki son bölümlerde izlemeye alışık olduğumuz, geçmişten günümüze gelen eski ve kült karakterlerin ortaya çıkma adeti bu filmde de devam etmiş. Çok ilginç süper karakterler ve sürpriz oyuncu kadrosu (çok da spoiler vermek istemiyorum) ile sizi adeta şok edecek bir film.

Ryan Reynolds’ı ilk defa Marvel evreninde Blade 3 ile izlemiştik. Filmin adı; Blade: Trinity idi. Sanatçı burada; Wesley Snipes ve Jessica Biel’e eşlik ediyordu. Karakterinin adı; Hannibal King’di. Bu karakter kılıcı iyi kullanan ve ağzı iyi laf yapan, esprili bir karakterdi. Ve daha sonra Wolverine’deki Wade karakterinin de ilham kaynağı olmuştu. Wade ise, Deadpool ile Wade Wilson’a yani Deadpool’a dönüşmüştü. Bunları neden anlatıyorsun, biliyoruz, dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü bu filmde de Blade 3’ten güzel bir sürpriz olduğunu söyleyerek yazımı tamamlıyorum.

Filme, vaktiniz varsa muhakkak gidin. Ve her detaya çok dikkat edin. İyi seyirler…

Alper Yiğit

Reklam
Devamını Okuyun
Reklam

En Çok Okunanlar