Dizi izlemek, film izlemek kadar kolay olmuyor. Bir sezonun en az sekiz bölümden oluştuğunu düşününce ve izlenen dizilerin komedi türünde olmadığını hesaba katınca tek bir sezon için 8-10 saat ayırmak gerekebiliyor. Bu yüzden listemi oluştururken bazı dizileri izleyemediğim için değerlendirme dışı bıraktım. Ancak o dizilere en azından ismen burada değinmek istiyorum. “Heartstopper”, “This is Going to Hurt” ve “the English” gibi dizilerin baya bir övüldüğünü duymama rağmen bu dizileri henüz izleyemediğim için bu dizilere listede yer veremedim.
Bu arada, listeyi oluştururken bu sene başlamış dizileri listeye aldığımı belirtmek isterim. Yani, hâlihazırda devam eden bir dizinin ilerleyen sezonları bu sene yayınlanmış olsa bile bu listede değerlendirilmedi. Örneğin “Better Call Saul” dizisinin son sezonunu bu listede değerlendirmeyeceğim.
Bu yılın en büyük hayal kırıklığı ise “the Lord of the Rings: the Rings of Power” dizisiydi. Bu dizi için konuşulabilecek her şey konuşulduğu için dizi hakkında yorum yapmayacağım. Bu senenin şaşırtıcı derede en iyi işlerinden biri ise kesinlikle “Severance” oldu. Bu dizi için ne desem az kalır. İzlemediyseniz bir an önce başlayın diyebilirim sadece.
10) Guillermo Del Toro’s Cabinet of Curiosities 7,5/10
Antoloji türünde yeteri kadar korku filmi olsa da bu türde yapılan dizi sayısı ne yazık ki çok az. Bu anlamda akılda kalıcı olabilecek en son dizi 2005 yılında yayımlanan “Masters of Horror” idi. korku türünde filmler çekmiş pek çok ünlü yönetmeni bir araya getirmeyi başaran bu projenin ardından uzun yıllar böylesi bir işe denk gelmedik. Ta ki korku türüne olan hayranlığını hiçbir zaman saklamayan Guillermo Del Toro, böyle bir projeye imza atacağını söyleyene dek. Del Toro da sekiz filmlik seçkisine hatırı sayılır yönetmenleri almayı başarmış. Ortaya çıkan iş ise bir “Masters of Horror” kadar iyi değil; fakat “the Autopsy” gibi bölümleriyle üst düzey korku filmleri ortaya koymayı başarıyor.
9) Black Bird 8/10
James Keene, uyuşturucu ve yasal olmayan silahlar bulundurmaktan normalde birkaç yıl hapis yatmayı beklerken 10 yıl ceza alacağını öğrenir. Ancak FBI ona reddedemeyeceği bir teklifle gelir. Larry Hall ismindeki bir adam, yaklaşık 15 kız çocuğunun ölümünden sorumlu tutulmakta ancak delil yetersizliğinden bir türlü hapse atılamamaktadır. En son işlediği cinayetin ardından kısa süreliğine girdiği hapishaneden delil yetersizliği sebebiyle çıkmadan önce James Keene’nin Larry ile arkadaş olması ve ondan öldürdüğü kişileri nereye gömdüğünü öğrenmesi gerekmektedir. Eğer bunu başarabilirse cezası affedilecek ve özgürlüğüne kavuşabilecektir. Fakat James’in transfer edildiği hapishane, birbirinden psikopat tiplerin yer aldığı kimsenin birkaç gün bile durmak istemeyeceği iğrenç bir yerdir. “Black Bird”, gerçek olaylardan esinlenmiş güzel bir dizi. Fakat bir başyapıt olma imkânını da elinin tersiyle itmiş ne yazık ki. Böylesi bir konu daha yetkin isimlerle muazzam bir işe dönüşebilirmiş.
8) Andor 8/10
Star Wars evreninin son yıllardaki en iyi işlerinden biri olan “Rogue One: a Star Wars Story” (2016) filminin yaklaşık beş yıl öncesini anlatan “Andor”, “Obi-wan Kenobi” faciasının ardından ilaç gibi geldi. Aslında “Andor”, alışık olduğumuz türden bir Star Wars heyecanı sunmuyor. “jedi”lar, ışın kılıçları ya da “Skywalker”lar bu dizide pek rast gelebileceğiniz ögeler değil. “Andor”, ilk bölümleriyle birlikte yüksek tempo ile başlayan bir dizi değil; fakat dizinin altıncı bölümünden itibaren bu anlamda da seyircisini tatmin ettiğini söyleyebilirim. Özellikle 10. bölümdeki (One Way Out) hapishane sahneleri ile dizi, bambaşka bir noktaya erişiyor.
7) House of the Dragon 8,5/10
Bu dizinin “Game of Thrones” ile kıyaslanmasını doğru bulmuyorum; çünkü uzun bir süre herhangi bir dizinin ” Game of Thrones ” gibi bir etki yaratabileceğini düşünmüyorum. Felaket denebilecek son sezonuna rağmen ” Game of Thrones ” hala en iyi diziler arasında anılmaya devam ediyor ve edecek de. “House of the Dragon” ise çok büyük bir dezavantaja sahip. İlk sezonunda neredeyse 20 yıllık bir zaman dilimini anlatmaya çalışmak, kabul edelim ki her dizi için çok zor bir süreçtir. Fakat bu uzun zaman atlamalarından kaynaklanabilecek sıkıntıları, “House of the Dragon” bence en az zararla bertaraf etmeyi başarıyor. Tabi bunda HBO’nun çok büyük bir payı var. Bu dizi başka bir kanalda olsa çoktan çöp olmuştu. Bu arada Paddy Considine’nin 8. bölümdeki olağanüstü performansını da anmadan geçmeyeyim. Sen ne muhteşem bir oyuncusun!
6) Prehistoric Planet 8,5/10
İngiliz-Amerikan ortaklığında çekilen ve yaşayan efsane David Attenborough’nun anlatımıyla Apple tv’de gösterilen 5 bölümlük bu belgesel dizisi, kesinlikle bu senenin en değerli işlerinden biri oldu benim için. Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce yok olup giden ve yeryüzüne neredeyse 165 milyon yıl hükmeden dinozorların günlük hayatının bu denli özenli ve zekice kurgulanıp televizyona sunulabileceğini yıllarca düşünsem aklıma gelmezdi. Kesinlikle bu yılın en iyi yapımlarından biri.
5) George Carlin’s American Dream 8,5/10
2022 yılının biyografi türünde en iyi belgesel dizilerinden biri ise George Carlin’in hayatına odaklanan “George Carlin’s American Dream” dizisi oldu. Bence Lenny Bruce’tan sonra gelmiş geçmiş en iyi komedyenlerden biri olan Carlin’in hayatını merak ediyorsanız bu iki bölümlük seriyi kaçırmayın derim. Sektörde adım adım yükselen, uyuşturucu problemiyle her gün biraz daha tükenen, eşiyle her gün kavga eden; ama bir yandan da onu çok seven, 70’lerin sonunda hakkında “disko gibi Carlin de bitti” denilen; ancak en büyük işlerini ilerleyen yıllara saklayan bu büyük insanın hayat hikayesini ve hayallerini mutlaka izleyin.
4) The Bear 8,5/10
Christopher Storer tarafından yaratılan “the Bear”, bu yılın en az ses getiren en iyi işlerinden biri olmayı başardı. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda gösterilecek yeni sezonlar ile birlikte adından daha çok söz ettireceğine eminim. Hareketli kamera kullanımı, oldukça kısa süren bölümleri ve düşmek bilmeyen temposu ile “the Bear” ağızlarda, güzel bir yemek sonrası yenen lezzetli bir tatlının bıraktığı tadı bırakıyor. Özellikle ilk sezonun en iyi bölümü olan ve yanılmıyorsam tek planda (one shot) çekilmiş olan 7. bölüm için bile bu diziye bir şans vermenizi tavsiye ederim.
3) The Rehearsal 8,5/10
“Nathan for You” ile eşine az rastlanır bir komediye imza atan Kanadalı komedyen Nathan Fielder, beş yılın ardından bu sefer başka bir çılgın proje ile çıkageldi. kurgu içinde kurgu, gerçekliğin sürekli kaybolması, kurgu içinde kurgu sonra bir daha kurgu, absürt olmanın sınırlarına yaklaşıp bir anda oradan uzaklaşılması, 4. bölümde olduğu gibi enteresan konuların içinde dolaşılması, Fielder ile özdeşlemiş o durgun bakışlar ve daha pek çok şey… Nathan Fielder, biraz daha ciddileşirse kesinlikle yeni bir Charlie Kaufman olabilir. Bence olmasın ve asla da ciddileşmesin.
2) Pachinko 9/10
Bu senenin beni en çok şaşırtan dizisi ise Güney Kore orijinli, Apple tv’de yayınlanan Pachinko oldu. dizi, Japonların Kore’yi işgal ettiği 1900’lerin ilk çeyreğinden başlayıp 1990’lara kadar uzun bir dönemi büyük bir prodüksiyon ve birbirinden muhteşem oyunculuklarla anlatıyor. Aslında oldukça klişe sayılabilecek konuları bu denli etkileyici ve merak uyandırıcı şekilde anlatabiliyor olması dizinin başarısını ispat ediyor. İkinci sezonu büyük bir merakla bekliyorum.
1) Severance 9/10
2022 yılının en sıra dışı tv dizilerinden biri de yine bir Apple tv yapımı oldu. Dan Erickson tarafından yaratılan ve bölümleri ünlü oyuncu Ben Stiller ile İrlandalı yönetmen Aoife Mcardle tarafından yönetilen Severance, sinematografisiyle kesinlikle diğer dizilerin önüne geçiyor. Bir tv dizisini değil de daha çok bir Avrupa filmini hatırlatan soğuk ve tekinsiz atmosferi, bu diziyi bambaşka bir yerde konumlandırıyor. İlk sezonun da en iyi bölümü olan sezon finalini izlediğinizde ağzınızın açık kalacağına emin olabilirsiniz. O halde listeyi tek bir cümleyle sonlandırayım: “she is alive!”.
Gladyatör 2 filmini Filmin Adı Ne Kanka ev sahipliğinde World Cinezone sinema salonlarında vizyondan üç gün önce izledik.
World Cinezone’un Kokteyli ve Ev Sahipliği Üst Düzeydi. World Cinezone ve Filmin Adı Ne Kanka’ya Teşekkürler
Harika bir akşamdı World Cinezone sinemaları usta bir şefin hazırladığı özel bir menüyü kokteyl sırasında bize sundu ve çok keyifli bir başlangıç yaptık.
World Cinezone‘da Lazer IMAX teknolojisi ile Mutlaka Tanışın
Ve sonrasında Gladyatör 2 filmini teknolojinin geldiği son nokta olan Lazer IMAX teknolojisi ile izledik. Görüntü kalitesi ve ses harikaydı.Film öncesinde bize özel yirmi dakikalık bir sunum izlettiler ve mevcut IMAX teknolojisi ile şu anki bu 4K Lazer IMAX teknolojisi arasındaki görüntü kalite farkını da çok net şekilde görmüş olduk.
Gladyatör 2 Ne Anlatıyor?
Filme gelecek olursak 2,5 saatlik uzun süresine rağmen aslında film çok ilginç şekilde yönetmenin anlatmak istediklerine göre çok hızlandırılmış gibi kaldı. Örneğin beş veya altı kez hikayenin farklı dönüm noktalarında filmdeki çeşitli karakterler veya halk karşı karşıya kaldıkları durumu çok çabuk kabullenip hikayenin bir sonraki evresine geçmemizi sağladılar. Neden bu kadar çabuk kabullendiklerine anlam veremedim. Siz de izlediğinizde muhtemelen bana hak vereceksiniz özellikle Hanno ile Lucilla arasındaki iki konuşma arasında neredeyse bir günlük fark var ama ikinci karşılaşmalarında Hanno’yu bir anda her şeyi kabullenmiş olarak izliyoruz.
Gladyatör ve Gladyatör 2 Karşılaştırması
Bunun yanı sıra tabii ki ilk filmin efsane mertebesinde olması bu filmin işini çok zorlaştırıyordu ki öyle de oldu film kaliteli görsellere, iyi aksiyon sahnelerine detaylı sahne çekimlerine sahip iyi bir aksiyon filmi olarak karşımıza çıkıyor, ilk film gibi efsane mertebesine erişemiyor. Ve ilk filmden benzerlikler (aslında onun sebebi Maximus’un yaptıklarının karakterimizin hafızasında olması) var. Hikayenin benzerliklerini bir kenara bırakırsak film müziklerinde de birebir aynı şarkıların kullanılması ilginç olmuş.
Gladyatör 2’den Aklımda Kalanlar
Film içerisinde en çok dikkatimi çeken karakterler ise ikiz imparatorları oynayan oyuncuların çizdikleri tuhaf, sarkastik, dengesiz karakterlerdi. Filmden aklımda en çok kalan nedir diye sorsanız onları söylerim. Bunun yanı sıra Denzel Washington’ın canlandırdığı karakterin yaptıkları beni hayal kırıklığına uğratırken başrol oyuncusu Paul Mescal ise bazı sahnelerde o sahnenin duygusunu çok iyi verirken bazı sahnelerde ise tutuk kalmış gibiydi. Buna anlam veremedim. E tabii ki Russell Crowe’un ilk filmdeki performansı da akıllarımıza öyle bir kazınmıştı ki gerçekten onun üstüne çıkmak için oskarlık performans gerekiyordu.
Gladyatör 2 İçin Son Söz
Gladyatör’ün bu hafta sonu izlenecek en iyi film olduğunu da hatırlatmalıyım. Özellikle Lazer IMAX‘te ya da en kötü ihtimalle IMAX salonda izlerseniz büyük keyif alırsınız.
Dune evrenine yeni bir soluk getiren Dune: Prophecy dizisinin ilk bölümünü bugün yapılan özel prömiyerle izledik.
BATUHAN ŞAFAK
Dune serisinin evreninde geçen ve özellikle Bene Gesserit kardeşliğine odaklanan dizi, karanlık atmosferi ve güçlü karakter derinliğiyle dikkat çekti.
Bene Gesserit, zihin ve beden üzerinde mutlak kontrol sağlayabilen, sıradışı yeteneklere sahip bir kadınlar grubudur. Dune: Prophecy, bu grup üyelerinin, insanlık üzerinde uzun vadeli etki yaratacak planlarını nasıl şekillendirdiklerini ve bu güç mücadelesinin ardındaki gizemi keşfeden bir hikaye sunuyor. Dizinin ilk bölümü, izleyicileri derinlemesine bir evrene sokarak, karakterlerin içsel çatışmalarını ve yönetebilecekleri güçleri gözler önüne seriyor.
Büyük bir Dune film serisinin ve kitaplarının hayranı olarak, dizinin atmosferinin orijinal eserin karanlık ve derin yapısına sadık kalması, kitabın hayranlarını memnun edecek bir detay olarak öne çıkıyor. Dune: Prophecy, Bene Gesserit’in güçleriyle insanlık tarihi üzerindeki etkilerini sorgularken, izleyiciyi aynı zamanda Herbert’ın evrenindeki karmaşık politik ve felsefi yapılarla da tanıştırıyor.
Dizinin görsel atmosferi, Dune evrenine ait ikonik manzaraları ve teknolojiyi etkileyici bir şekilde yansıtıyor.
Dune evreninin derinliklerine inen bu yeni dizi, hem eski hayranları hem de yeni izleyiciler için benzersiz bir deneyim sunuyor.
Dizinin ilerleyen bölümleri, Bene Gesserit’in uzun vadeli planlarını ve bu karanlık gücün insanlık üzerindeki etkilerini daha da derinlemesine inceleyecek gibi duruyor. Dune evrenine olan ilgisiyle tanınan izleyiciler, şimdiden dizinin gelecekteki bölümleri için sabırsızlanıyor. İlk bölüm sadece Blu Tv‘de 18 Kasım günü geliyor.
Gladyatör 2: IMAX Lazer Deneyimiyle Efsanenin Geri Dönüşü | Film İnceleme
Gladyatör 2 Filminin Yorumları Spoilersız Olarak Yazımızda Siiz Bekliyor. En Çok Merak Edilen “Gladyatör 2 İlk Filme Göre Nasıl Olmuş? ” Sorusunun Cevabını da bulacaksınız.
Vizyonundan 3 gün önce gerçekleşen Gladyatör 2 filminin özel gösterimi, yalnızca filmi değil, aynı zamanda Türkiye’de ilk kez IMAX Lazer teknolojisini deneyimleme fırsatını da sundu. Yıllardır sinemaya gitmiş olmamıza rağmen, bu teknoloji farkıyla gerçekten “gerçek sinema” deneyiminin ne olduğunu yeniden keşfettik. IMAX lazer, ses ve görsel kalitesiyle daha önceki IMAX deneyimlerinden çok daha üstün bir performans sunuyor. Görüntülerdeki canlılık ve derinlik, sahneleri daha etkileyici ve sürükleyici hale getirirken, ses kalitesinin yüksek çözünürlükteki detayları, her anı hissedilir kıldı.
Gladyatör 2 Film Konusu ve Hikaye Akışı Nasıldı?
Gladyatör 2’nin hikayesi, ilk filmdeki kahramanımız Maximus’un izinden giden Hanno’nun üzerine odaklanıyor. Hanno, imparatorluk tarafından yalnızca halkı eğlendirmek için arenada ölüm kalım savaşlarına zorlanmaktadır. Ancak Hanno, öfkesini dizginleyemeyen bir savaşçı olarak, Roma İmparatorluğu’nu sarsacak bir darbe için harekete geçmeye karar verir. En büyük düşmanı olarak gördüğü adamdan intikam almak gibi kişisel bir motivasyonu da olan Hanno, kendi savaşını verdiği arenada, izleyicilere bir güç ve intikam hikayesi sunuyor. Esas soru ise Hanno’nun geçmişinde saklı olan sırrın ne oldu?
Gladyatör 2 Filmininde Performanslar, Yorum ve Genel Değerlendirme
Filmi değerlendirirken, özellikle başrol oyuncusu Paul Mescal’ın performansı bende karmaşık bir izlenim bıraktı. Bazı sahnelerde etkileyici bir performans sergilerken, bazı anlarda duygusal geçişlerde yetersiz kaldı. İlk filme kıyasla, Gladyatör 2’nin genel atmosferi ve hikayesi beklenen düzeye ulaşamasa da, aksiyon ve savaş sahnelerindeki gerçekçilikle izleyicileri bir nebze tatmin edebiliyor. Yine de Gladyatör efsanesinin ilk filminin gölgesinde kalan bir devam filmi olarak akılda kalacak.
Gladyatör 2 Neden İzlenir?
Sonuç olarak, Gladyatör 2 yine de vakit ayırmaya değer bir yapım; özellikle IMAX Lazer deneyimiyle filmi görsel bir şölen haline getiren bu özel gösterim, filmden bağımsız olarak bile unutulmaz bir sinema deneyimi sunuyor.
HBO’nun yeni süperstar dizisi ülkemizde de Amerika yayının saatler sonrasında hem de Türkçe dublajlı olarak BluTV‘de yayınlanan The Penguin sekizinci bölümüyle final yaptı. The Batman filminde tanıştığımız ve Colin Farrell‘ın canlandırdığı Penguen kendine has hikayesi ve Colin Farrell ve diğer başrol oyuncusu Cristin Milioti‘nin resitalleri karşımıza çıktı.
Dizi aslında günümde geçmesine (örneğin herkes son model iPhone falan kullanıyor 🙂 rağmen yapımcı Lauren LeFranc ve özellikle yönetmen Craig Zobel harika bir atmosfer yaratarak kendinizi 70’li, 80’li yıllarda hissetmenizi sağlayacak görselliği yakalamışlar ve bunu sizi rahatsız etmeyen bir anlatımla başarıyorlar. Bunda müziklerin seçiminin de çok etkisi var.
Penguen Suların Yıktığı Gotham’da Yükselecek mi?
DC’nin yeni Batman serisinin başlangıç filmi The Batman’de yeni Batman olarak Robert Pattinson’ı izlediğimiz gibi uzun yıllar sonra kötü adam Penguen’de Batman filmine dönüş yapmıştı. Ama ilk filmde biraz arka planda kalan bir rolde karşımıza çıkan Penguen HBO’nun süprizi ile The Batman sonrası kendi solo hikayesi ve 8 bölümlük dizisi ile hikayesinin derinine ve travmalarına inmemizi sağladı. Aslında WB Discovery ve HBO 2022’deki ilk Batman filmi ile 2026 yılında vizyona girecek olan ikinci filmin arasında güzel bir hikaye geliştirmiş oldu. İlk filmde arka planda kalan Penguen’in yaşananlar sonrası Gotham City’deki güç savaşında arada kalışı ve savaştan tüm gücü alarak çıkmaya çalışmasını anlatıyor. Ancak çok çok sert rakipleri ve engelleri var.
The Penguin Gotham Şehrinde Güç Savaşının İçinde
The Batman filminde biraz arka planda kalmış olmasına rağmen bu dizi ile birlikte ikinci film öncesi Gotham City’de nasıl bir güç savaşı verildiğini ve Oz Cobb’un yani Penguen’in bu savaş içersindeki rolünü izliyoruz. Dizide Penguen’e kimi zaman kaypaklığı, iki yüzlülüğü ve aldatmacaları yüzünden kızarken kimi zaman da içten içe hayatındaki arka plan konuları yüzünden üzülüyor sempati duyuyorsunuz. Ama en nihayetinde Oz tüm dizi boyunca yine Penguenliğini yapıyor 🙂
The Penguin 8. Bölüm Etkileyiciydi
Son bölümde küçük küçük üç tane sürpriz olması hoştu. Spoiler vermeden üçü için de Batman filminden küçük işaretler desem şimdilik yeterli olacaktır. Özellikle son anda gelen bir siyah mektup çok dikkat çekiciydi.
ikinci film öncesinde Penguenin artık Batman için gerçekten çok güçlü ve tüm kötülüğü ile ciddi bir düşman olacak mı? Yoksa bu zidideki hikayesi ile düşecek mi? Kısacası dizideki güç mücadelesini kazanıp kazanmayacağını bu sekiz bölümlük mini dizi ile seyretmek beklediğimden çok daha yüksek bir performans gördüğüm için iyi oldu.
The Penguin / Penguen Dizisi İçin Son Söz
BluTV‘de yayınlanan Penguen dizisi bu sonbaharın en sağlam televizyon dizilerinden birisi olmuş. Batman filmlerini seviyorsanız, çizgi romanların hayranıysanız ve karanlık atmosferli suç hikayelerini seviyorsanız muhakkak BluTV den The Penguin dizisini izleyin kaçırmayın.
Yorum yazabilmek için giriş yapın Giriş