Yukarıdaki Podcast’i her hangi bir siteye üye olamdan tıklayıp dinleyebilirsiniz.
2009’daki çok sevdiğimiz yapımdan sonra uzun süre bekleyip Avatar Suyun Yolu isimli devam filmine sonunda kavuştuk.
Avatar Suyun Yolu nasıl bir film?
Bu soruya en kestirme şekilde şu cevabı vereceğim : ilk filmin suda geçeni diye kısaca özetleyebilirim.
Filmin hikayesinde ilk filme göre çok büyük farklılıklar yok o yüzden de bu film için ilkinin önüne geçemiyor desem yeridir. Bu cümlem film kötü şeklinde algılanmasın. Tabii ki teknoloji olarak 3D ve Imax kullanılabildiği için özellikle bizim de izlediğimiz gibi bir salonda izlerseniz filmden çok daha büyük keyif alırsınız. Şunun altını çizmeliyim ki görsellik anlamında 3D ile birlikte çok güzel sahneler izliyorsunuz. Ancak hikaye akışı anlamında ilk filme olan benzerlikler dışında sonunu erkenden tahmin edebildiğiniz olaylar da izliyorsunuz. Bu da bu kadar büyük prodüksiyonun handikapları olarak göze çarpıyor. Örneğin karakterlerden birisinin daha filmin başındaki diyaloglarından anlıyorsunuz ki filmin ilerleyen dakikalarında kesin bu isim ölecek diyebiliyorsunuz. Ya da bir başka karakterin bir deniz canlısı ile olan ve herkesin karşı çıktığı dostluğunun filmin bir başka kritik sahnesinde işe yaracağını düşünüyorsunuz. Başka mahalleye taşınan yeni komşuların yeni mahallede kolay kolay kabul görmemesi ve özellikler çocuklarını diğer çocuklarla sorun yaşaması gibi gençlik filmi sahneleri de mevcut.
Reklam
Avatar Suyun Yolu’nun İlk Filmden Farkları
Benzerlikler dışında farklılıklar nedir diyecek olursanız bu kez başroldeki kahramanlarımızın yıllar içersindeki değişimleri ve bulundukları toplumdaki konumları ile ailelerinin genişlemesini görüyor ve izliyoruz. Bunun yanı sıra görsellik açısından da yine ilk filmdeki gibi harika sahneleri bu kez su dünyasında ve deniz canlıları ile görüyoruz.
Ormanda yaşayan Na’vi halkı Mavi iken yeni filmde “Su halkı” ile tanışıyoruz. Onlar ise yeşil renkteler.
Avatar The Way Of Water Süresi Ne Kadar?
Filmin süresi tam 3 saat 12 dakika gibi rekor uzunlukta bir süre. Herkesin kolay dayanamayacağı bir süre. Ve yönetmen için de bu uzunlukta film izletmek maharet gerektiri. Ben filmi ilk 40 dakika sonrasındaki bir bölüm hariç sıkılmadan izledim. James Cameron’un Avatar filmlerinde oluşturduğu bu yeni halklar ve onların dünyasının güzel tasviri bu filmde de Su Halkının köyü yaşanması ve gelenekleri ile gayet başarılı çalışılmış ve yansıtılmış gözüküyor. İşte ta da bu tasvirlerin olduğu bölümler ya da su canlısı ile olan tanışma sonrası bölüm birazcık kısalsa iyi olabilirdi.
İlk filmi seyrettiyseniz ve beğendiyseniz bu filmi de özellikle 3D Imax izleyebilecekseniz izleyin kaçırmayın. Çünkü Avatar Suyun Yolu Avatar The Way Of Water evde izlenecek film değil. Bu görsel güzelliğe televizyonda izleyerek yazık edersiniz. Özellikle 3D izlediğinizde Neytiri’nin attığı bir ok salona doğru geliyor, deniz canlıları salona taşıyor ve yağmur yağdığında damlalar kucağınıza düşen zannediyorsunuz. İşte bunlar Filmin artıları.
60’larda dizisi 90’larda ise beyazperde de Barry sonnenfeld imzalı filmleriyle Addams Ailesi çok beğenilen sıradışı yapımlardan olmuştu. Özellikle 90’lardaki filmleri çok sevmiştim.
Şimdi ise aynı şeyi Wednesday dizisi için söyleyebilirim. Tim Burton imzalı dizi bir çok açıdan alkışı hak ediyor.
Helena Bonham Carter hatta hadi onu geçelim Johhny Depp’siz herhangi bir yapıma imza atmayan Tim Burton bu kez kendisine yep yeni bir kast bulmuş gözüküyor.
Başroldeki Jenna Ortega asosyal, toplum tarafından dışlanmış, mutsuz ve aykırı genç rolünde harika. Hem bir Addams olarak bembeyaz solgun yüzü ve donuk bakışlarıyla Johnny Depp’i hiç de aratmıyor hem de oyunculuğu ile dört dörtlük bir performans ortaya koymuş. Filmlerde Wednesday’i canlandırmış Christina Ricci’nin de dizi de yer alması ayrı güzel olmuş. Evet filmlerde Wednesday’i canlandıran Christina Ricci dizide koğuş annesi olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka süpriz de Gwendoline Christie’nin okul müdürü Larissa olarak karşımıza çıkması. Hem Lady Brienn’i özlemişim hem de başarılı bir Dumbledore pardon okul müdürü görmüş oldum.
Reklam
Dumbledore demişken gelelim başlıktaki Hogwarts göndermesine. Aslında Tim Burton Wednesday aracılığı ile kendi Harry Potter hikayesini yaratmış diyebilirim. Normal çocukların gittiği okulda sorunlar yaşayan bir ergenin kendisi gibi sıradışı özelliklere sahip yaşıtları ile okuyabileceği toplumdan biraz da olsa izole okul olan Newermoe Akademisine gelmesi ve burada beklenmedik arkadaşlıklar edinmesiyle birlikte katil bir canavarın gizemli cinayetlerinin ortasına düşmesini izliyoruz. Ne kadarda Harry Potter değil mi?
Harry Potter serisinde büyücüler karşımzdayken Wednesday dizisinin fantastik dünyasında ise kurt adamlar, vampirler, sirenler ve daha bir çok sıradışı tür ile karşılaşıyoruz. Potter serisi ile bu benzerliklerine rağmen ben diziyi beğendim. Benzerlikler var ama kendine has detaylarıyla diziyi gayet keyifle izledim.
Müzikler de çok dikkat çekici Wednesday’den Rolling Stones şarkısı Paint It Black’in Çello yorumu şahaneydi. Zaten orijinalini de öyledir. Ve Wednesday’in renklere karşı olan alerjisi! yüzünden sürekli siyah giyiniyor ve siyah seviyor olmasıyla şarkı güzel eşleşmiş. Paint It BLACK.
Hızlı ve Öfkeli serisinin onuncu filmi de beyaz perdeye geldi. Ben filmi vizyondan iki gün önce izledim. İlk filmi seyrettiğimizde bunun bir seriye dönüşüp onuncu filmin de çekileceği hiç aklımıza gelmezdi. Ancak yıllar içersinde bambaşka bir efsaneye dönüştüğünü söyleyebiliriz.
Hızlı ve Öfkeli 10’un Süprizi Jason Momoa
Onuncu filmde eklenen en önemli yeni oyuncu Jason Momoa. Kendisini Dante karakteri ile intikam almak üzere hikayeye dahil olmuş bir kötü adam olarak izliyoruz. Aslında şunu söylemek çok daha açıklayıcı olur Hızlı ve Öfkeli serisi tıpkı Dark Knight Kara Şövalye’deki “Joker” benzeri kendi kötü adamını bulmuş diyebiliriz.
Hızlı ve Öfkeli’nin Jokeri
Dante Hızlı ve Öfkeli’nin Jokeri olarak onun kadar sarkastik onun kadar kötü ve onun tuhaf tuhaf espirileri ile hikayeye dahil oldu.
Peki filme gelelim Hızlı ve Öfkeli filmi nasıl?
2 saat 20 dakika uzunluğunda ki filmin ilk bölümü İtalya Roma’da geçiyor. İtalyan polisinin buradaki aksiyon sahnelerinde mantığımıza aykırı bir kovalamaca içersinde olmasını görüncü “İnsan nedeeeen ?” diye sormadan edemiyor. Bu durum filmin ilk yarısını tatsız hale getirdi. Ayrıca Lety ile eski bir düşmanın arasındaki uzun bir dövüş sahnesi ile Han ile yine başka bir eski düşmanın arasındaki sahne insanın aklına filmin süresini doldurmak için mi bu sahneler eklenmiş acab diye bir soru getiriyor. Aslında her iki sahne de hikaye akşına uygun olarak karşımıza çıkıyor ama özellikle Han’ın sahnesindeki düşmanını bir daha görmüyor oluşumuz hikaye bütünlüğü açısından sıkıntılı duruyor. Belki bu eksikliği giderecek olan şey filmin devamının gelecek olması ve bu sayede belki bu sahneler bir şekilde yine hikayeye bağlanır. Bunun dışında ortasından itibaren film kendi genetik kodlarına dönmeye başlayor. Alışık olduğumuz yarış sahneleri parti sahneleri yine bu filmde de karşımıza çıktı. Tabii ki eski tadı vermiyor ama yine de hızlı ve öfkeli denince bu isimle özdeşleşmiş sahneleri görmek güzeldi.
Portekiz bölümündeki aksiyon sahneleri benim açımdan çok daha heyecanla izlenecek sahneler olarak filmin ikinci yarısına damga vurdu ve filmin özellikle bu ikinci yarısı alışık olduğumuz Hızlı ve Öfkeli formatına döndü diyebiliriz.
Filmin son sahnesinde karşımıza çıkan oyuncu gerçekten şok yaşattı ve hemen sonrasında bir after credits sahnesi var o sahnedeki oyuncu da iyi bir sürpriz oldu ve 2 saat 20 dakikaya rağmen hikayemiz tamamlanmadı. 11. film de geliyor diyebiliriz.
Reklam
Hızlı ve Öfkeli filmini kimler izlemeli?
Özellikle Hızlı ve Öfkeli hayranıysanız bu filmi kaçırmayın. Paul Walker nostaljisi yaşamak istiyorsanız bu filmi kaçırmayın. Aksiyon sahnelerini ve yarış sahnelerini özlediyseniz tabii ki bir de kendine has Hızlı ve Öfkeli müzikleri ile Hızlı ve Öfkeli 10 kaçırılmaz!
Hızlı ve Öfkeli Filmi İçin Son Not
Hızlı ve Öfkeli 10 yani Fast X, on filmlik serinin en iyi filmi değil ama yine de eğlenceli aksiyon dolu bir yapım olarak karşımızda.
Yönetmen James Gunn 3. film ile birlikte seriyi sonlandırıp Marvel’a veda etti. Gunn, her ne kadar seriye hatırı sayılacak bir finalle son veremese de film, sizleri sinemaya götürüp izletebilecek bir zaman değerine sahip.
Guardians Of The Galaxy Vol 3 Film İncelemesi
Hayranlar, film çıkana kadar bir çok söylenti ile sarsıldı. Önemli karakterlerin ölümünü izleyeceğimiz söylentileri ve Marvel’ın bunu güzel bir reklam aracı olarak körüklemesinin cabasıyla, bizleri duygusal bir film ile buluşturacaklarını zannettik.
Ama böyle bir şey olmadı ve aksine ikinci filmden daha kopuk bir yapım ile karşı karşıya kaldık. Film yeni ve iyi seçilmiş müzikleriyle eğlendirse de sadece o anın getirdiği bir tat veriyor, lakin onu da sinema salonundan çıktıktan sonra geri alıyordu.
Film şu anda vizyonda. Dilerseniz filme gidip birazcık olsun eğlenebilirsiniz. SİNEMAYLA KALIN.
Chris Pratt, Zoe Saldaña, Dave Bautista, Karen Gillan, Pom Klementieff, Vin Diesel (Groot / seslendirme), Bradley Cooper (Rocket / seslendirme), Sean Gunn, Chukwudi Iwuji, Will Poulter ve Maria Bakalova’nın rol aldığı “Galaksinin Koruyucuları 3” filmi, 5 Mayıs Cuma gününden itibaren vizyonda. Ben filmi Disney Studios Türkiye’nin davetlisi ve İletişim Deposu ev sahipliğindeki özel gece de izledim. Şimdi Spoilersız olarak Guardians Of The Galaxy Vol 3‘ninyorumlarına başlayalım.
Galaksinin Koruyucuları 3 filmi bu serinin en uzun yapımı olarak karşımıza çıkıyor süresi 2,5 saat. Yönetmen ilk filmden sonra 2.ye 15 dakika ve ondan sonra bu filme de bir 15 dakika daha ekleyerek süreyi 2 saatten 2,5 saate çıkartmış. Uzun süresine rağmen ben hiç sıkılmadan filmi baştan sona keyifle izledim. Filmde alışık olduğumuz üzere yine karışık kaset formatlı eski şarkıları dinliyor Koruyucuların kendine has üslubuyla espirilerine gülüyor Avengers göndermelerine kahkaha atıyor ve aksiyona doyuyoruz. Tabi bir de işin duygusal boyutu var ki bence serinin en en duygusal film olarak da öne çıkıyor.
Galaksinin Koruyucuları 3’de Roket’in Hikayesi
Bu kez porsuk mu?, kunduz mu? rakın mu olduğu tartışılan Rocket yani Roket’in hikayesine odaklanıyoruz. Ve hiç bilmediğimiz geçmiş hikayesi ile başına neler geldiğini öğreniyoruz. Ve flashbacklerle izlediğimiz bu sahneler gerçekten yürek burkuyor. Uzun yıllardır film izlerim benim için kriter şudur : eğer izlediğim sahne bilindik şeyler anlatıyorsa, yönetmen ve senaristin bu sahnedeki olayı bana bilindik olmasına rağmen öyle iyi bir üslupla anlatması gerekir ki beni etkilemeyi başarsın. Galaksinin Koruyucuları 3 filminde de Roket’in başına gelenler bunca yıldır izlediğim dizi ve filmlerde farklı karakterlerin başına gelen benzer şeyleri anlatıyor. Ama yönetmen James Gunn’ın mahareti de burada ortaya çıkıyor.
Guardians Of The Galaxy Vol 3 Yönetmeni Başarılı mı?
James Gunn Roket’in geçmişine dair hikayeyi doğru zamanladığı flashbacklerle çok iyi kotarmış ve bildiğim hikayeyi bana seyrettirip sevdirmeyi başardı.
Reklam
Başarısı sadece bununla sınırlı değil. Marvel yapımcısı Kevin Fiege’den nasıl onay aldı bilmiyorum ama bu filmi yeni Avengers hikayesinden ve hatta Marvel’deki diğer tüm yapımlarla bağlantılamaktan kaçırmayı başarmış.
“Peki bunun neresi başarı?” diye sorabilirsiniz, cevabım şu : Ant-Man ve Wasp Quantumania filminin başarısızlığı.
Ant-Man benim Iron Man ve Spider-Man’den sonra en sevdiğim serilerden birisiydi. Ama 3. film beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Aşağıya linki koyuyorum ona da bakarsınız
Ant-Man yeni kötü adamı tanıtma ve yeni Avengers’ın temelini atma filmi olarak çok başarısız kaldı. Kendi hikayesini anlatmayı bıraktı Marvel sinematik evrenindeki zaman akışında bağlantı filmi olma rolüne soyundu. Ama Galaksinin Koruyucuları 3 ise tüm bunlardan uzak durarak kendi hikayesine odaklanınca ve onu da iyi anlatınca iyi bir film karşımıza çıktı. Ayrıca yönetmen Gunn bu işte bir formül varsa sonuna kadar bunu kullanırken filmini kopya olmaktan da uzak tutmayı başardı. Ki formül kullanılan işlerin genelde önceden yapılmış benzerlerinin ucuz kopyasına dönüşme olasılığı yüksektir.
Galaksinin Koruyucuları 3 Son Söz
Filmde hayvanlar üzerinde yapılan testlerle ilgili de güzel mesaj verilmiş. Filmin müzikleri de gayet güzel ve dikkat çekici. Vee bu arada artık Stallone’de Marvel evreninde! Ayrıca Marvel sinematik evreninde Örümcek-Adam Eve Dönüş Yok sonrası düşüşe geçen filmlerin ardından çıtayı yeniden yukarı çeken bir yapım olmuş. İki buçuk saatlik uzun süresine rağmen sıkılmadan eğlenerek ve aile olmanın sadece aynı kan bağından gelmek olmadığını iyi anlatan bu filmi kaçırmayın.
Filmin konusuna da bakalım: Marvel Studios’un ‘Galaksinin Koruyucuları 3’ filminde, sevilen uyumsuzlar takımı, Knowhere’de kendilerine bir hayat kurar. Ancak Rocket’ın çalkantılı geçmişinin yankılarıyla hayatlarının alt üst olması uzun sürmez. Hala Gamora’yı kaybettiği için perişan halde olan Peter Quill, Rocket’ın hayatını kurtarmak için takımı toplamaya karar verir. Bu tehlikeli görev başarıyla sonuçlanmazsa, Koruyucular’ın sonu gelebilir.
Yorum yazabilmek için giriş yapın Giriş