Fragmanları izlediğimde bu denli büyük bir filmle karşılaşacağımı düşünmemiştim. Elvis filmi öncesi fragmanlar ne anlatırsa anlatsın 2 saat 39 dakikalık filmin duygusu ile ilgili bir şey ifade etmeleri zordu. Değerli yazar Kerem Akça’nın film inceleme videomuzda yaptığı yorumda dediği Avusturalya dokunuşlu değil Amerikan dokunuşlu bir film olmuş eleştirisi belki de benim filmi beğenmemde ki etkenlerden birisidir. Yıllarca Amerikan sineması izlemiş birisi olarak yönetmenin bu tarzını ben yadırgamadım. Bu kadar fazla Amerikan filmi ve dizisi izlemiş olmaktan kaynaklı bir defo benimkisi.
Filmin duygusu derken de kast ettiğim aslında filmin sizde son yazılar akarken nasıl bir izlenim bıraktığı. Sinema koltuğundan ben iyi bir film izledim duygusu ile mi kalacaksınız yoksa aksi ile mi?
Adım adım inceleyelim :
Giriş
Reklam
Baz Luhurmann’dan Fast & Furious yani Hızlı ve Öfkeli etkisi bırakan bir açılış performansı izleyerek filme giriyoruz. ama bu giriş öyle böyle değil tam 1 saat 15 dakika kadar sürüyor. Ortada ne hızlı arabalar ne nitrojenli motorlar var. Yönetmen bütün bu hızı kurgu ile başarmış durumda.
Elvis ve Menajeri Albay Parker’ın yer aldığı ve yine Albay’ın ilk etapta seyirciye tatlı tontiş gelen anlatımıyla bu bölüm ve Elvis’in çocukluktan şöhretin ilk basamaklarına ve Şeytan ile sözleşme imzalamasına kadar geçen süreci izliyoruz.
Gelişme
Bu hızlı girişin ardından filimin orta bölümünde tempo biraz düşüyor ve Elvis’e, dansına, siyahi toplumla olan ilişkileri ile özel hayatına olan baskılar ve o baskıların içinden nasıl çıktığını izlediğimiz bölüme geçmiş oluyoruz. Bu bölümün içindemiydi yoksa ilk bölümde miydi hatırlayamıyorum ama en kritik tabir Elvis’e uygulanan baskılar üzerine genç yetenek sahneye çıkıp Ölümlü Elvis’ten Tanrı Elvis’e adım atıyor ve bunu çarpıcı bir stad konserinde serçe parmağını salladığı o sahnede Looking For Trouble şarkı sözleri ve Albay’ın anlatımı ile izliyoruz.
Elvis’in yükselişine ek olarak Albay’ın gizli planları ve toplumsal olaylar ile Elvis’in aile hayatı, evliliği ve çocuğunun doğumu gibi bir dizi olay bizi sonuç bölümüne yaklaştırıyor.
Sonuç
Ne kadar büyük ve kusursuz bir yıldız olsa da insan olarak o kadar yalnız, o kadar kusurlu, o kadar sevgiye muhtaç ve o kadar kırılgan ki. İnsanın o son bölümde içi parçalanıyor. Bütün trajedinin yaşandığı bu final bölümündeki üç sahne beni çok etkiledi. 1) babassı ile International Otelin kral dairesindeki konuşması. ki o konuşmadaki odanın atmosferi de çok önemliydi. 2) International Oteldeki sahne alınacak süre ile ilgili Albay’ın masada (masa örtüsüne dikkat) yaptığı konuşma ve sonrası 3) Havaalanında arabadan inmeden geçen tüm o sahne.
After Credits
Reklam
Elvis’in çapkınlığı, kötü huyları, eşi ile anlaşmazlıkları bu filme konu edilmemiş. Yönetmen bir yandan da Albay Parker’ı aklıyor mu yoksa çok da altını çizme gerdiği duymadan yaşananları anlatıp kenara çekiliyor ve onunla ilgili kararı bize mi bırakıyor bu biraz muğlak.
Afişlerde de gördüğünüz gibi 3 evreye ayrılmış Elvis Presley hayat hikayesinde annesi ile olan bölüm ve özellikle sonuç diye adlandırdığım filmin son bölümünde Elvis’in çaresizliğini izlemek ve bu hikayenin gerçek olduğunu bilmek yürek burkuyor.
Sinema sektöründen arkadaşımız Tolga Tufan’ın film sonrası yorumu şuydu : “(Bu filmdekilerin) Oscar ödüllerini paketleyip şimdiden kargoya versinler.”
Katılmamak mümkün değil, Baz Luhrmann, Austin Butler ve Tom Hanks şimdiden Oscar ödülüne adaylar. En iyi film Oscar’ını da unutmayalım. Austin Butler bazı şarkıları kendisi seslendirmiş ve harika olmuş. Yönetmen bazı şarkılara filme özel dokunuşlar da yaptırmış ve sinema salonlarındaki güçlü hoparlörle bu şarkılar bu kez çok daha etkileyici hale geliyor. Hal böyle olunca sanki Luhrmann ve Butler heykelin kolundan da tutmuş gibi. Tom Hanks’e gelinceee 🙂 Beni sinir edecek bir Albay karşımdaydı ama Albay’ın kendi mizacı ile gerçek hayatta yaptıkları ve senaryodaki replikleri mi bu sinir bozulmasına sebep oldu yoksa Tom Hanks mi çok iyi oynadı? Bir türlü karar veremedim. İtiraf etmek gerekir ki tatlı tatlı tontiş konuşan ama paradan başka bir şeyi görmeyen bu iki ruhlu adamı özellikle konuşma tarzı ve ses tonu ile sanki başarmış gibi.
ELVIS Filmi bu sezonun sinema salonlarında izlenmeyi en çok hak eden filmlerinin başında geliyor. Siz de öyle yapın.
SEDEF İYBAR, SAFFET EMRE TONGUÇ VE SERDA BÜYÜKKOYUNCU ÇOK ÖZEL BİR GÖSTERİ İLE İSTANBUL KOMEDİ FESTİVALİ’NDEYDİ
AŞK “BOĞAZ’DAN GEÇER Mİ?İLK KEZ SEYİRCİYLE BULUŞTU
BKM Organizasyonu ile, bu yıl Maximum Kart ana sponsorluğunda 6. kez düzenlenen İstanbul Komedi Festivali; geçtiğimiz akşam Maximum Uniq Box’da, festivale özel olarak hazırlanan etkinliklerden Aşk ”Boğaz’dan” Geçeri Mi? de Sedef İybar, Saffet Emre Tonguç ve Serda Büyükkoyuncu’yu ilk kez seyirci ile buluşturdu!
Aslı Şafak, Begüm Karamahmutoğlu, Berna Sağlam Naipoğlu, Demet Akbağ, Erol Tezman,Hülya Eltemur, Özlem Cankurtaran, Serdar Eren, Siren Ertan, Şenay Abacı, Tuna Öztürk, Yasemin Kamhi gelen konuklar arasındaydı.
KALBE GİDEN YOL BOĞAZ’DAN GEÇER Mİ GEÇMEZ Mİ?
İstanbul’dan boğaza, boğazdan İstanbul’a, aşkın kalbine giden yol boğazdan geçer sözüne yakışır aşk dolu İstanbul sofralarına, yemeklerine ve tarihine tanıklık edilen, tadı damakta kalan lezzetli sohbet seyirciden tam not aldı. “kalbe giden yol boğazdan geçer mi, geçmez mi?” sorusuna yanıt aranan gecede, seyircinin de sohbete katılımı ile etkinlikte keyif dolu anlar yaşandı.
Reklam
Kahkahanın, aşkın, tarihin ve lezzetli sohbetin eksik olmadığı bu özel gösteride katılımcılar unutamayacakları bir gece yaşadı.
Sayın yolcularımız uçağımız kalkmak üzere “İstanbul İçin Son Çağrı”
Başka bir evrende en güzel halleri ile yolları tekrar kesişen Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğİstanbul İçin Son Çağrı filminde tekrar partner oldular. Hakan Muhafız, Atiye, Aşk 101 gibi yapımların yönetmen koltuğuna oturan Gönenç Uyanık bu sefer İstanbul İçin Son Çağrı filminin yönetmen koltuğuna oturdu. Senaristliğini ise oldukça başarılı projeleri kaleme alan Nuran Evren Şit kaleme almış. 91 dk uzunluğundaki yapımın türü Romantik ve dram olarak sınıflandırılmıştır.
Film Serin, New York havalimanında bavulu başkası ile karışınca kendisini zor bir durumun içinde bulur. Bu sırada yolu Mehmet ile kesişen Serin, onunla birlikte kaybolan valizinin peşinde düşer. Bu süreçte Serin ve Mehmet, New York’ta aşk, evlilik ve sadakat üzerine bir keşfe çıkmalarını konu alıyor.
Film Nasıldı?
Öncelikle Aşkı Memnu ile aralarındakı uyumu gösteren Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ bu filmde bomboş otursalar bile kendilerini hayranlarına her türlü izletecek bir aurayı yakaladılar. Yani filmin konusu insanı çekmese bile oyuncular sayesinde yinede izlecenek bir yapım ortaya çıkarmışlar. Film direkt NewYork havalimanında başladığı için hızlı bir tempo ile başlayıp throwBack sahneleri ile karakter gelişimlerini tamamlayıp oldu bitti bir son ile bitiyor. İşin özü inişleriyle çıkışlarıyla ters köşe yapan ilk başta karakterin hareketine sinirlendirip sonra “tamam bu sahnede bu yüzden böyle davranmış” dedirten çok şey oldu. Türkçe konuşmaları dışında Türk olduklarını asla anlamayacağımız, hareketler ve tiplemeler amerikan vari olup mekan olarak NewYork kullanılması Türkçe Dublajlı yabancı romantik film izliyormuşum havası verdi. Ülke tanıtmaktan ziyade tüm globale hizmet eden bir yapım olmuş. Aşk NewYork’ta başkadır deyip iyi yanları gösterilen şehrin bu sefer kötü yanlarının gösterilmesi de hoşuma gitti. Yetişkin içerikli sahne olmaması da aile ile izlecek bir yapım olmasına olanak sağlıyor.
Kostümler, mekanlar, yan roller asla sırıtmayacak bir proje olmuş. İzlemesi gayet keyifli çerezlik bir film olarak nitelendirilebilir. İstanbul İçin Son Çağrı 24 Kasım itibari ile Netflix’de yayında, şimdiden herkese iyi seyirler.
Joaquin Phoenix’in Napoleon’u canlandırdığı, Ridley Scott imzalı Napolyon filmi bu cuma vizyonda. Sizlere nasıl anlatsam bilemedim. Film, ne kötüydü ne de çok iyiydi. Filmin aksine, fragmanların bana etkisi çok büyük olmuştu, büyük bir hype edinmiştim.
Napolyon Rolünde Joaquin Phoenix
Napolyon Film Yorumu
Phoenix’in muazzam oyunculuğuyla birlikte, Riddley Scott’ın yönetmenliğinde son zamanların en iyi işlerinden birine tanık olacağız hissine kapıldım. Filmi de o enerji ile izledim lakin, öyle olmadı dostlar. Film, beklentimin altındaydı.
Prodüksiyon, oyunculuklar, müzikler, savaş sekansları harikaydı. Hiç birine laf edemem ama, filmi özetleyecek olursam eğer; hani Youtube’da bir şeyler izlersin, hararetli bir yerindesindir, tam o sırada o manyakça bir sesi olan abimiz, konuşmasıyla bizi büyüler ve hepimizin bildiği o reklam araya girer ya. Hah! İşte filmin kurgusu tam da bu şekildeydi.
Meksika Açmazı Filminde Öncelikle biz ne izledik?
Veya artık günümüzde komedi bu mu? Bence değil!
Mesut Süre, Anlatan Adam (İbrahim Türker) ve Fazlı Polat‘ın başrolünü paylaştığı (başka oyuncu yok 1, 2 sahnede gözüken bir kaç kişi dışında) Meksika Açmazı ilk haftasonunu 23.834 seyirci ile listede gerilerde kalarak vizyona girdi. Mesut Süre, Anlatan Adam ve Fazlı Polat’ın yaptığı 77 bölümlük yaklaşık 20 mn dinlenmeye sahip Meksika Açmazı bir podcast yayını olarak ortaya çıktı. Podcastların bu kadar tutmasına güvenen ekip bunu kamera karşısına geçerek seyirci ile buluşturup sinema ve podcast birleşimi bir iş yapmak istemiş. Lakin filmin sloganı bile yalan çıktı. Kesintisiz Kahkaha Sunuyoruz dedikleri filmde 90 dk boyunca bir kahkaha sesi bile duymadım. 1 – 2 yerde tebessüm edilmiş olabilir eee o kadar da olsun artık.
Filmin yönetmen koltuğunda ünlü korku filmi Siccin serisini yöneten tecrübeli isim Alper Mestçi oturuyor. Şimdi size sorum ” bir karavanın etrafında 90 dk boyunca oturup espri yapmaya çalışan 3 adamı çekmeye gerek var mıydı? Bunu bir tripod ve telefon kamerası yapmaz mıydı?” Türk korku sinemasına yön veren filmleri yöneten biri için oldukça zayıf bir iş olmuş olmuyor mu? Usta yönetmenin kendi sinematografisinde zayıf bir halka olarak yer bulacak. Ve korku türünde önemli bir yer edinmiş yönetmenin neden bu işi kabul ettiğini anlayamadım. Sanırım arkadaşlarının yanında olmak için yaptı.
Meksika Açmazı Nevşehir/ Kapadokya’da halı ticareti yapan bir adam 3 arkadaşa reklam yapmaları için yüklü para teklif eder. Kapadokyada kalacakları otel dolu çıkınca üçlüye yerleşkenin biraz dışında bir karavan tahsil eder ve orada misafir ederler. Tüm olaylar bu şekilde gelişirken gram komik olamayan, lise muhabbetine dönen filmde argo sözcüklerin minimum tutulması yine iyi bir şey sonuçta seyirciyi bir yerden memnun etmek lazım. Küfür kullanarak güldürmeye çalışıp batırmakta var işin içinde.
Sinemada film izlemenin bile lüks olduğu şu dönemde seyirciye yapılan bu para ve zaman haksızlığı gibi gözüken filme sponsor olan yatırımcılarda bu sonucun ardından hayal kırıklığı yaşayacaktır. Düşünsenize aşırı yorgunsunuz, evde sessiz bir ortam olmadığı için dinlenecek yer ararken sinemaya geldiniz, izleyicilerden kimsenin gülmediği veya sesinin çıkmadığı bir filme girip dinlenmek istiyorsunuz bu film tam öyle bir film kimse çıt çıkarmadan 90 dakika dinlenme vaadi sunuyor.
İşin özü zamanımız ve paramız kıymetli, sinema güzeldir ama her filmde değil.