Başrolde Stranger Things’in şerifi, Black Widow’un Alexei’si ve yeni Hellboy David Harbour var. Geçtiğimiz günlerde The Menu’de izlediğimiz John Leguizamo var. O film de ben kendisini ilk kez mafya, kartel veya kriminal bir karakter ile değilde komik bir karakter olarak izlemiş ve sevmiştim. The Menu’deki ismi belli olmayan ve Movie Artist (film yıldızı) diye adlandırılan karaktere ayrı bir film yapılsa çok komik olur.
Filmin yönetmeni ise Norveçli bir isim olan Tommy Wirkola. Bu onun “Yedinci Hayat” ve “Hansel ve Gratel : Cadı Avcılar”ından soraki 3. Hollywood filmi. “Yedinci Hayat” hariç diğer filmlerini izlemediğim yönetmen tıpkı o filmde olduğu gibi güzel bir hikaye ve yönetmenlik ile karşımıza çıkıyor ama sonrasında filmin bir yerinde tempoyu düşürüp kendi filmini biraz zayıflatıyor.
Vahşi Gece Filmi Nasıl?
İlk 40 dakikası bence merak uyandıran ve kurgu olarak da gayet güzeldi. Ama sonraki 20 dakika sürekli konuşmaların olduğu ve kalabalık bir suçlu takımı tarafından rehin alınan 7 kişinin sadece ama sadece 7 kişinin sanki bu suçlular etraflarında değilmişçesine kendi içlerinde tartıştıkları hatta dakikalarca suçluların sesinin soluğunun çıkmadığı insanları kendi hallerine bıraktıkları bir süreç izliyoruz. İnsan “Niyeeee?” diye sormadan edemiyor. Yönetmen kötü adamlardan birisi aracılığı ile bu durumu kendisi de “Aile terapisi mi yapıyorsunuz kesin sesinizi!” diyerek eleştiriyor ama çok geç gelen bir eleştiri bu. Çünkü yaklaşık 20 dakika boyunca duygusal konuşmalar, Noel Baba’nın hayata küskünlüğünün altından kalkacak diyaloglar, aile içi anlaşmazlıkların gün yüzüne çıkması, karı koca küskünlükleri vs. Peki sonra ne oluyor derseniz? kalan yaklaşık 40 dakikada ise aksiyona doyuruyor. hatta aksiyona doymakla kalmıyoruz ilk 40 dakikada fragman tadında izlediğimiz bazı kötü adamların saf dışı edilirken kan gövdeyi götürmesi durumu son bölümde kafa, kol bacak kırma, kafatası yarma, kesme doğrama sivri buz parçası ile… şeklinde devam ediyor. Filmde bu yüzden yaş sınırı var (+16).
Violent Night Yorumu
Filmde aile üyelerinin birbirlerine laf sokarkenki ya da Nole Baba’nın yaptığı espriler ve geyikleri ile olan diyalogları bence komikti. Filmin ilk 40 dakika gibi bazı iyi yanları varken küçük karakter Trudy’nin Noel babadan kötü adamları cezalandırmasını isterkenki tavrı ve diyalogları bence tatsızdı. Bu kadar küçük bir çocuğun kötülük ve şiddet istemesi iyi bir durum değildi. Bazı filmlerde en son yazılar akarken görürsünüz bu filmde hiç bir hayvana ya da canlıya zarar verilmemiştir, ya da gerçek hayvanlar kullanılmamıştır tarzı yazılar yazılırken, bu filmde küçük Trudy’nin şiddet talebine ve onun bu tarz bir rolde kullanılmasına ne demek gerekir? Ben cevabı size bırakıyorum. Filmde defalarca Home Alone yani Evde Tek Başına göndermesi var ama bir gün önce bu filmi izlediğini söyleyen Trudy’nin filmdekine benzer diyerek kurduğu bubi tuzaklarını görmek dahi istemezsiniz. Film neredeyse tamamında aile olma, Noel kutlama, iyilik, hediyeler Noel baba’nın çocuklar için önemi, uslu çocuk olmanın iyi tarafları ya da yaramazlık yapmanın sakıncaları üzerine dururken içerdiği şiddet dozajı yüzünden çocukların izleyemeyeceği bir yetişkin filmi. Bu yüzden bu mesajlar çocuklara ulaşamazken ergenler ve kimi yetişkinler bile filmi izlemekten uzak durabilirler. Ve Noel kutlayan ülkelerin insanlarının da ailece yaşadıkları bu güzel kutlama günlerinin böyle bir şiddet hikayesine çevrilmesi için tepkileri olabilir. İçine ettiniz Noel’in ve içine ettiniz kutlama günlerinin diyebilirler. Evet iyilik yapmak var, evet çatırdayan ailenin bir araya getirilmesi var, evet yardımlaşma var. Ama evet şiddet de var.
Vahşi Gece Violent Night İzlenir mi?
Vahşi Gece Evde Tek Başına filmine benziyor diyebiliriz ama o film bunun yanında Tom ve Jerry çizgi filmi gibi kalır. Bu film ise bildiğiniz John Wick şiddetine sahip. Ama bir John Wick değil. Bir ailenin rehine alınması ve dışarıda kalan bir kurtacının olması mevzusu yüzünden Die Hard benzetmesi de var ama bence benzerlik bununla sınırlı. Gelelim Violent Night filmi ile ilgili son söze : son yıllarda gençlerin bir bölümünde belki de oynadıkları bilgisayar oyunları ya da gündelik hayatlarındaki mutsuzluklarının bir dışavurumu olarak ortaya çıktığını düşündüğüm “şiddete ve şiddet sahnelerine” haddinden fazla ilgilerinin olduğunu görüyorum. Bu film de bu şiddet sahneleri ile o kesime hitap edebilir. Bense David Harbour’ı bu Noel Baba karakterinde yanında komik Ren geyikleri ile izlemek isterim. Ama daha az şiddet sahnesi ile. İzleyeceklere iyi seyirler.
Bu haftanın yeni filmlerinden birisi olan Amatör – The Amateur bir anlamda işi kodlar ve şifreleri çözmekle ilgili olan bir gizli servis analistinden Jason Bourne yaratma hikayesi olarak karşımıza çıkıyor. Yani baş rol oyuncumuz Rami Malek‘in parlamasını sağlayan Mr Robot dizisindeki Elliot Alderson’ın Jason Bourne ile harmanlanması da diyebiliriz. Ama tam değil de biraz Alderson biraz Bourne.
Özellikle Freddie Mercury‘yi canlandırdığı “Bohemian Rhapsody” filmindeki ve Mr. Robot dizisindeki performansıyla hayran kaldığım Rami Malek bu filmde kimi sahnelerde durgun gözükürken kimi sahnelerde yine etkileyici bir oyunculuk performansı ortaya koyuyor.
Bu arada şu notu da düşmemde fayda var Rami Malek’in duygularını tam yansıtamadığı durgun görünen sahneler belki de yönetmenin özellikle duygularını çok iyi yansıtamayan ve sadece bilgisayar başında kodlama ve şifreleme yapan bir karakteri izletme çabası da olabilir.
Bunun dışında bir başyapıt olmasa da hafta sonu keyifle izlenecek bir aksiyon filmi ile karşı karşıyayız. Jason Bourne derken bilek kuvveti ve keskin nişancılık beklemeli miyiz? Cevabı aşağıda 👇🏻
Jason Bourne Görseydi “Heller”a Kızardı
Önemli bir diğer notu da düşmemde fayda var Jason Bourne demişken onun gibi yakın dövüş konusunda uzman olmayan ve yine onun gibi silah kullanma anlamında da hiç uzman olmadığı gibi çok çok başarısız olan bir baş karakterimiz olduğunu söylemeliyim. Peki bu baş karakterimiz sahaya inip düşmanları nasıl alt ediyor diyecek olursanız işte orada 170 IQluk zekasının devreye girdiği bir senaryoyla karşı karşıyayız. Yani vurduğunu tek yumrukla indiren bir profesyonel yerine tam anlamıyla sahada amatör olan bir ajanı izliyoruz.
Yönetmen Filmi Çok Kesmiş
Filmde yer alan ve önemli isim diyeceğimiz ya da en azından başka filmlerden de tanıdık yüz olarak hatırladığımız bazı oyuncuların rolünün her nedense biraz az ve hikayenin akışına etki etmeyecek düzeyde zayıf kaldığını göreceksiniz. Sanırım yönetmen her endense çok fazla sahneyi çekmesine rağmen kurgu aşamasında çöpe atıp filmi 2 saatlik mevcut süresine kısaltmış. Aynı zamanda filmin dikkat çeken bir diğer ayrıntısı da neredeyse Amerika’da değil de tamamen Avrupa’daki bir çok şehirde çekilmiş olması ve tabii ki en önemlisi bu şehirlerden birinin de İstanbul olması ve ayrılan sürenin de tahminimden fazla olduğunu belirtmeliyim.
The Amateur Filminin Oyuncu Kadrosunda Kimler Var?
Bu yaz yeni versiyon Superman filminde Lois Lane olarak izleyeceğimiz Rachel Brosnahan filmin baş rolünde karşımıza çıkarken Director O’Brien rolünde son dönemin dikkat çeken çalışması Paradise dizisinden hatırlayacağınız Julianne Nicholson, Daredevil Born Again’den Jon Bernthal ve Henderson rolünde Laurence Fishburne gibi önemli isimler karşımıza çıkıyor.
The Amateur İzlenir mi?
Filmin finalinden hemen önce Rusyadaki Heller (Rami Malek) ve The Bear (Jon Bernthal) arasındaki sahnenin filmde hangi amaca hizmet ettiğini anlamasam da hafta sonu aksiyon filmi izlemek isteyenler için Hollywood’dan gelen yüksek bütçeli bir yapım olarak iyi bir alternatif, hatta senaryo ve kadroya baktığımız zaman seri haline gelme ihtimali de var desem yeridir. Tabii bunu gişede elde edeceği hasılat da belirleyecektir.
Armand filmi Cannes Film Festivali’nde Camera d’Or Altın Kamera ödülü almış görüntü yönetimi açısından izlenmeyi hak eden bir yapım olarak vizyona girdi.
Armand filminin süresi yaklaşık 2 saat ve en büyük handikaplarından birisi bu süre içerisinde yönetmenin kimi zaman ne anlattığını anlayamadığımız ve genel film akışını da değiştiren sahnelerinin varlığı.
Armand Filmi Daha Kısa Olsa Baş Yapıt Olurdu
Belki de bu iki saatlik süre 20 dakika kadar kısalsaydı şu anda film için çok çok iyi bir film diyebilecekken film kimi izleyici için sadece iyi olarak kimileri için ise ortalama olarak tanımlayacaktır.
Tabii bu 20 dakikalık süre kısaltımı aslında kurgunun hızlanması ve filmin hikayesinin daha hızlı akması için olmakla birlikte aynı zamanda neden var olduğunu anlamakta güçlük çektiğimiz örneğin başrol oyuncusu Renate Reinsve’nin canlandırdığı Elisabeth karakteri ile okulun hademesinin koridordaki dans sahnesi gibi sahnelerin filmden çıkartılması filme çok büyük yarar sağlayabilirdi.
Elisabeth ve Hademenin Dans Sahnesi
Filmde başarısız olarak adlandırabileceğimiz öğretmenlerden oluşan bir okul yönetimi okuldaki iki çocuk arasında gerçekleşen hayli sinir bozucu bir olay üzerine iki çocuğun ebeveynlerini çağırırlar ve yapılan toplantı sırasında beklenmedik olaylarla okul içerisinde Yaşananları izleriz. Suçlama ve yaşanan olayda hangi çocuk ya da ebeveyni doğruyu söylemektedir? Film boyunca cevabını aradığımız cevap budur.
Bekar anne rolündeki Elisabeth’i canlandıran Renate Reinsve’nin film boyunca özellikle iki üç sahnedeki muhteşem performansı Camera d’Or ödülü alan görüntü yönetimi ile birleşince çok daha dikkat çekici oluyor.
Haftanın izleme listesine alınması gereken filmlerinden birisi olan Armand‘ı izlerken muhakkak filmin gereğinden bir tık yani yaklaşık olarak 15 – 20 dakika uzun olduğunu bilerek izlemeniz belki de hikayeyi ve filmi daha kolay sindirmenizi sağlayacaktır.
Okulları tatile girmeden hemen önce, 6 yaşındaki Armand ile okuldaki en yakın arkadaşı Jon hakkında çıkan bir suçlama ortalığı karıştırır. Ünlü bir oyuncu, eski can dostlar, ölü bir adam ve iki çocuğun karıştığı bir skandalın dilden dile yayılarak bomba gibi patlamasından endişe eden okul yönetimi, ebeveynleri alelacele toplantıya çağırır. Ancak gerçekte ne olduğunu okul yetkilileri de bilmemektedir. Şüphe ve arzunun, saplantılar ile çocukluğun kırılgan masumiyeti arasında sinsice dolandığı toplantı, kontrolden çıkar. Ebeveynler hakkındaki detaylar ve geçmişin sırları ortaya döküldükçe, olay daha da karmaşık bir hal alır.
2024 Cannes Film Festivali’nde Camera d’Or ödülüne layık görülen ARMAND, festivalin en çok ses getiren filmlerinden biri oldu. Başroldeki The Worst Person in the World’ün yıldızı Renate Reinsve, bu sürükleyici psikolojik dramdaki çok katmanlı performansıyla büyük övgü aldı. Liv Ullmann ve Ingmar Bergman’ın torunu olan Halfdan Ullmann Tøndel, filmin yönetmen koltuğunda oturuyor. ARMAND, 2025 Oscar Ödülleri “En İyi Uluslararası Film” ödülü için Norveç’in Oscar adayı olarak seçildi ve 15 filmlik “kısa liste”de de yer buldu.
Son dönemin dikkat çeken dizilerinden biri olan “Piyasa,” Kanal D ekranlarında yayın hayatına başladı. Dizi, özellikle toplumsal sınıf farklarını, zenginlik ve statü mücadelesini konu almasıyla izleyicilerin ilgisini çekti. Bu yönüyle Show TV’nin sevilen yapımı “Kızılcık Şerbeti” ile benzerlik taşıdığı konuşuluyor. Peki, gerçekten de “Piyasa” dizisi, “Kızılcık Şerbeti”nin izinden mi gidiyor?
Öncelikle “Kızılcık Şerbeti,” iki farklı dünya görüşüne sahip ailelerin çocuklarının evliliği üzerinden başlayan bir toplumsal çatışma hikâyesi sunuyor. Muhafazakâr ve seküler yaşam tarzları arasındaki farkları, karakterlerin gelişimiyle derinleştiren dizi, Türkiye’nin güncel sosyal dinamiklerini işleyerek büyük yankı uyandırdı.
“Piyasa” ise, ağırlıklı olarak modern şehir yaşamındaki statü savaşlarına ve lüks hayatın perde arkasındaki entrikalara odaklanıyor. Karakterlerin zenginlik ve güç uğruna verdiği mücadele, sosyal medyanın ve günümüz trendlerinin etkisiyle şekilleniyor. Bu açıdan bakıldığında “Piyasa,” “Kızılcık Şerbeti”nin aileler arası kültürel çatışma temasından ziyade bireysel hırs ve sosyal statü üzerine kurulu bir hikâye sunuyor.
Bununla birlikte, her iki dizi de toplumsal farklılıkları ve sosyal çatışmaları dramatik bir dille ele alıyor. İzleyicinin kendi hayatından izler bulabileceği karakterler ve olay örgüsü, bu yapımların ortak noktalarından biri. Ancak “Kızılcık Şerbeti” daha çok aile ilişkileri ve kültürel farklılıklara odaklanırken, “Piyasa” bireysel başarı, sosyal statü ve rekabet ekseninde ilerliyor.
Sonuç olarak, “Piyasa” ve “Kızılcık Şerbeti” belirli yönleriyle benzerlik taşısa da, işledikleri konular açısından farklı çizgilerde ilerliyor. “Kızılcık Şerbeti” aile içi dinamikleri ve toplumsal değer çatışmalarını merkezine alırken, “Piyasa” modern dünyada bireysel hırsların ve sosyal statünün öne çıktığı bir hikâye sunuyor. Hangisinin izleyiciler üzerinde daha büyük etki yapacağı ise, zaman gösterecek.
Selena Gomez ve nişanlısı Benny Blanco, 14 Mart 2025’te “Sunset Blvd” adlı yeni şarkılarını yayımladılar. Bu parça, 21 Mart’ta çıkacak olan ortak albümleri “I Said I Love You First”ün bir parçası. Şarkı, çiftin Los Angeles’taki Sunset Boulevard’da gerçekleşen ilk buluşmalarını anlatıyor ve bu nedenle özel bir anlam taşıyor.
Gomez, Instagram’da paylaştığı gönderide, “İlk buluşmamız Sunset Blvd’daydı ve bu aynı zamanda birlikte yaptığımız bir sonraki şarkının da adı.” diyerek şarkının önemini vurguladı.
Retro tarzda çekilen müzik videosu, Petra Collins tarafından yönetildi ve çiftin arasındaki güçlü kimyayı yansıtıyor.
Şarkının sözleri, ilk buluşmalarındaki çekimi ve tutkuyu ifade ediyor:
“Sadece ona dokunmak istiyorum, dokunmak / Patlamamak için elinden geleni yap / Ver bana, ver bana, ne kadar seviyorum senin büyük, büyük kalbini.”
“Sunset Blvd”, çiftin aşk hikâyesinin başlangıcını anlatan samimi bir parça olarak dikkat çekiyor.
Videoyu aşağıdaki linke tıklayarak izleyebilirsiniz:
Yorum yazabilmek için giriş yapın Giriş