Bizimle iletişim kur

Köşe Yazıları

Hüzünlü Bir Başyapıt: Aftersun Yorum Yazısı

Yayınlandı

on

Calum, daha yirmili yaşlarının başında muhtemelen hiç istemediği halde bir kız çocuğu babası olmuştur. Daha kendi hayatını bir düzene oturtamamışken genç yaşta baba olması Calum’u belli ki altüst edecektir. Karısından ayrılır, işlerini tam olarak yoluna koyamaz, filmin ortalarında kızıyla yaptığı bir konuşmada da anlarız ki çok fazla para da kazanamamaktadır. Zaten kızı Sophie ile birlikte okullar açılmadan gittikleri yaz tatilini de oldukça ucuza getirmiştir.

Charlotte Wells’in yazıp yönettiği ve ayrıca ilk uzun metraj filmi olan “Aftersun”, kesinlikle kişisel bir film. Ayrıca filmin Türkiye’de geçiyor oluşu ve 90’lı yıllar atmosferini herhangi bir Türk filminden daha iyi yansıtıyor oluşu da filmi Türk seyircisi için de kişisel kılıyor.

-spoiler-

Ben, Calum’un bu tatilin ardından intihar ettiğini düşünüyorum. Filmde zaten pek çok sahnede intihar eylemine göndermede bulunulmuş. Calum’un kolundaki alçıyı çıkarmaya çalışırken yanlışlıkla kendini kesmesi, sahnelerin birinde balkon parmaklıklarına çıkıp kollarını açması ve gecenin bir yarısı tek başına denize girmesi hep birer intihar motifleriydi. Bunların dışında Calum’un tatil boyunca depresif bir ruh halinde oluşu ve hatta yine bir sahnede, sanırım doğum gününün kızı ve diğer turistlerce kutlandığı sahnenin hemen ardından hüngür hüngür ağlaması yine bizi bu tatilin baba ve kızın birlikte çıktıkları son tatilleri olduğu düşüncesine itiyor.

Babanın bu tatilin ardından bir şekilde kızının hayatından çıktığını (intihar, başka türlü ölüm veya terk edip gitme) düşünmemize yol açan bir diğer sahne de yetişkin Sophie’nin babasıyla bir gece kulübünde dans ediyor oluşuydu. Babasının öldüğü yaşta ve hâlihazırda onun da evli ve bir çocuklu olduğunu düşündüğümüz yetişkin Sophie, kulübün yanıp sönen ışıkları arasında babasını bulmaya çalışmaktadır ve bulduğu anda da ona sımsıkı sarılır. Sanki gitmesini istemiyor gibidir. Bu hareket, hem bir pişmanlık hem de bir özlem içermektedir. Pişmandır; çünkü Türkiye tatilleri sırasında babası gel dans edelim dediğinde onunla dans etmemiştir. Özlem doludur; çünkü babasını muhtemelen o tatilin ardından bir daha hiç görememiştir.

Peki, Calum’un derdi tam olarak neydi? Film, bunu bize tam olarak söylemiyor. Calum’un maddi sıkıntısının olduğu aşikârdır ki bu konuda kızı tarafından da iğnelenmiştir. Ayrıca, ne zaman kırdığını hatırlamadığı kolundaki alçısı da onun sırtında taşıdığı yükü, dolayısıyla da derdini temsil etmektedir. Ondan kurtulması için canını yakmak zorunda kalmıştır. Belli ki hayatın ta kendisi de artık ona yük olmaktadır. Genç yaşta baba olmak, ona bu yıllar boyunca ağır gelmiş ve bunu artık kaldıramaz noktaya ulaşmıştır. Belki de bu yüzden omuzlarındaki yükten kurtulmak için hem kendi hem de onu sevenlerin canını yakmayı göze alarak intihar etmiştir.

Ayrıca yetişkin Sophie’nin babasıyla tatildeyken çektikleri kamera kayıtlarını önüne döküp incelemesi de sanki o görüntülerde bir şeyler bulmayı arzuladığı düşüncesine iter bizi. Acaba babasının intiharına ilişkin o görüntülerde bir şeyler mi bulmak istemektedir? Çocukken gözünden kaçan ama yirmi yıl sonra tam da babasının öldüğü yaştayken babasıyla ilgili fark edemediği bir ayrıntıyı mı aramaktadır? Bunların net bir cevabı verilmez filmde.

Filmin en güzel sahnelerinden biri ise tatilin son günü Sophie’nin babasına “biraz daha kalalım” dediği kısımdır. Bence o sahne gerçekte yaşanmamış, yetişkin Sophie tarafından kafasında tekrardan kurgulanmıştır. Bu sayede babasıyla gerçekte olmasa bile en azından hayallerinde bir süreliğine daha birlikte olma imkânı kazanabilecektir. Zaten havaalanında ayrıldıkları sahnede de Sophie bir türlü babasından uzaklaşmak istemez. Bence bu sahne de Sophie tarafından sonradan kurgulanmıştır. Babasını görebildiği her saniye onun için çok kıymetlidir çünkü. Zaten filmin son sahnesinde babasını o gece kulübünün kapısından içeri tekrar sokacaktır. Hiç kaybetmemek isteğiyle hep orada onu tutabilmek için…

Ancak bazı sahnelerde Calum’un intihar etmediğine dair ufak umutlar da verilir seyirciye. Örneğin kızının ilk öpüşmesi ardından denizde yaptıkları konuşmada Calum kızına, her şeyi ona anlatabileceğini söyler. İlerde büyüdüğünde de ona her şeyi açık yüreklilikle söylemesini tembihler. Sanki intihar fikri aklında hiç yokmuş gibi…

-spoiler-

Calum’un başına ne gelmişse gelsin “Aftersun” bu senenin kesinlikle en iyi “arthouse” filmlerinden biri. En son “The Green Knight” (2021) filmini izlerken buna benzer bir şey hissetmiştim. O filmi de izlerken başlarda sıkılmış ancak son sahnenin hemen ardından filmi tekrar izlemek istemiştim. “Aftersun” filmini de izlerken başlarda sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Filmin yavaş temposu, filmi takip etmenizi baya zorlaştırabiliyor. Ancak filmin son sahnesinin hemen ardından filme tek kelimeyle hayran kaldığımı söyleyebilirim. Boğazımın düğümlenmesinden ise hiç bahsetmek bile istemiyorum. Filmin bitmesiyle beraber boğazıma yumrunun oturması bir oldu.

Bir hüzün, bir keder ve bitmek bilmeyen bir özlem ancak bu kadar basit ve bu kadar zarif anlatılabilirdi.

“Aftersun” yakında Mubi’de…

Köşe Yazıları

Yeni Yayına Giren Piyasa Dizisi, Kızılcık Şerbeti’ne Rakip Mi Oluyor?

Yayınlandı

on

Yazan

Son dönemin dikkat çeken dizilerinden biri olan “Piyasa,” Kanal D ekranlarında yayın hayatına başladı. Dizi, özellikle toplumsal sınıf farklarını, zenginlik ve statü mücadelesini konu almasıyla izleyicilerin ilgisini çekti. Bu yönüyle Show TV’nin sevilen yapımı “Kızılcık Şerbeti” ile benzerlik taşıdığı konuşuluyor. Peki, gerçekten de “Piyasa” dizisi, “Kızılcık Şerbeti”nin izinden mi gidiyor?

Öncelikle “Kızılcık Şerbeti,” iki farklı dünya görüşüne sahip ailelerin çocuklarının evliliği üzerinden başlayan bir toplumsal çatışma hikâyesi sunuyor. Muhafazakâr ve seküler yaşam tarzları arasındaki farkları, karakterlerin gelişimiyle derinleştiren dizi, Türkiye’nin güncel sosyal dinamiklerini işleyerek büyük yankı uyandırdı.

“Piyasa” ise, ağırlıklı olarak modern şehir yaşamındaki statü savaşlarına ve lüks hayatın perde arkasındaki entrikalara odaklanıyor. Karakterlerin zenginlik ve güç uğruna verdiği mücadele, sosyal medyanın ve günümüz trendlerinin etkisiyle şekilleniyor. Bu açıdan bakıldığında “Piyasa,” “Kızılcık Şerbeti”nin aileler arası kültürel çatışma temasından ziyade bireysel hırs ve sosyal statü üzerine kurulu bir hikâye sunuyor.

Bununla birlikte, her iki dizi de toplumsal farklılıkları ve sosyal çatışmaları dramatik bir dille ele alıyor. İzleyicinin kendi hayatından izler bulabileceği karakterler ve olay örgüsü, bu yapımların ortak noktalarından biri. Ancak “Kızılcık Şerbeti” daha çok aile ilişkileri ve kültürel farklılıklara odaklanırken, “Piyasa” bireysel başarı, sosyal statü ve rekabet ekseninde ilerliyor.

Sonuç olarak, “Piyasa” ve “Kızılcık Şerbeti” belirli yönleriyle benzerlik taşısa da, işledikleri konular açısından farklı çizgilerde ilerliyor. “Kızılcık Şerbeti” aile içi dinamikleri ve toplumsal değer çatışmalarını merkezine alırken, “Piyasa” modern dünyada bireysel hırsların ve sosyal statünün öne çıktığı bir hikâye sunuyor. Hangisinin izleyiciler üzerinde daha büyük etki yapacağı ise, zaman gösterecek.

Devamını Okuyun

Köşe Yazıları

Selena Gomez’in Yeni Şarkısı “Sunset Blvd”ın Önemi Nedir?

Yayınlandı

on

Yazan

Selena Gomez ve nişanlısı Benny Blanco, 14 Mart 2025’te “Sunset Blvd” adlı yeni şarkılarını yayımladılar. Bu parça, 21 Mart’ta çıkacak olan ortak albümleri “I Said I Love You First”ün bir parçası. Şarkı, çiftin Los Angeles’taki Sunset Boulevard’da gerçekleşen ilk buluşmalarını anlatıyor ve bu nedenle özel bir anlam taşıyor.

Gomez, Instagram’da paylaştığı gönderide, “İlk buluşmamız Sunset Blvd’daydı ve bu aynı zamanda birlikte yaptığımız bir sonraki şarkının da adı.” diyerek şarkının önemini vurguladı.

Retro tarzda çekilen müzik videosu, Petra Collins tarafından yönetildi ve çiftin arasındaki güçlü kimyayı yansıtıyor.

Şarkının sözleri, ilk buluşmalarındaki çekimi ve tutkuyu ifade ediyor:

“Sadece ona dokunmak istiyorum, dokunmak / Patlamamak için elinden geleni yap / Ver bana, ver bana, ne kadar seviyorum senin büyük, büyük kalbini.”

“Sunset Blvd”, çiftin aşk hikâyesinin başlangıcını anlatan samimi bir parça olarak dikkat çekiyor.

Videoyu aşağıdaki linke tıklayarak izleyebilirsiniz:

Devamını Okuyun

Köşe Yazıları

Son Bir Nefes – Last Breath Film Yorumları! Film İzlenir mi?

Son Bir Nefes filmi eğer klostrofobiniz varsa ve okyanusun metrelerce altındaki karanlık atmosfer sizi rahatsız ediyorsa uzak durmanız gereken bir film. Peki “ben bunlara takılmam” derseniz sizi nasıl bir film beklediğini merak ediyorsanız buyrun spoilersız detaylara. Son Bir Nefes filmi izlemeye değer bir film mi? Cevap : Evet! Peki neden?

Yayınlandı

on

Yazan

Gerçek bir hikâyeye dayanan Son Bir Nefes – Last Breath filmi bu tarz trajedi yaşanan olayların anlatıldığı benzerlerine göre daha iyi bir performansa sahip. Bu başarıyı da oyuncuların iyi yönetilmesi ve yönetmenin bazı sahnelerdeki küçük dokunuşları ve atmosferik müzikleri sağlıyor.

Kariyerine dublör olarak başlayan Simu Liu Marvel Sinematik evreninde Shang-Chi olarak karşımıza çıktıktan sonra Barbie gibi çok izlenmiş bir projede de yer almış olsa da bu filmde oyunculuğunu da konuşturuyor. Dave Yuasa rolünde karşımıza çıkan oyuncu Dave’in işine odaklı sert mizaçlı karakterini mimikleri, konuşması ve tavrı ile iyi yansıtıyor.

Filmin yönetmeni 2019 yılında büyük yankı uyandıran aynı isimli belgeselin de yönetmeni olan Alex Parkinson. baş rollerde ayrıca Woody Harrelson ve Finn Cole da dikkat çekiyor.

Dikkat Nefesinizi Tutup İzleyebilirsiniz

Film müzikleri ve görselliği ile sizi içine alıyor ve hatta bir ara nefesinizi tuttuğunuzu bile fark edebiliyorsunuz.

Yönetmenin bir başarısı da son 15 dakikaya girerken izleyeceğiniz gemideki herkesi sırayla göreceğiniz sahnedeki duyguyu beyazperdeye iyi yansıtması oluyor.

Denizin yüzlerce metre altında mahsur kalan bir dalgıçın gerçek hikayesinin anlatıldığı filmde belki de daha önce hiç bilmediğiniz bir ilginç detayı da filmin bitimindeki açıklama yazılarında öğreneceksiniz.

Bu filmin benzerlerinden yine gerçek bir hikayenin beyazperdeye aktarıldığı Deepwater Horizon filminini hatırladığımda bu filmi ona göre daha başarılı bulduğumu söylemeliyim. Bu tarz gerçek hayat trajedilerinin en bıçak sırtı yanı da şu : eğer yönetmen olayı film gibi anlatmayı başarmazsa baş rolde Mark Wahlberg de olsa belgesel havasından kurtulup filme dönüşemiyor. aksiyonu, çekim kalitesi, bütçesi ne kadar iyi olursa olsun anlatım belgesel ile film aarsında bir yerde kalıyor. Gelelim Son Bir Nefes – Last Breath filmi ile ilgili son söze.

Hafta sonunda izlemeye değer filmlerin başında gelen Son Bir Nefes – Last Breath filmini kaçırmayın.

İzleyeceklere Şimdiden İyi Seyirler.

Takip Edin 👉🏻 Tolga Yiğit

Devamını Okuyun

Köşe Yazıları

Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor Film Yorumları ! Kimler İzlemeli?

Yayınlandı

on

Yazan

Bridget Jones hayranları için serinin dördüncü filmi ilk film olan Bridget Jones’un Günlüğünden 24 yıl sonra geldi ve Bridget Jones yeniden günlük tutmaya başladı.

Özellikle “Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor” filminin ilk 10 dakikasında hem arkadaşlarının hem de ölmeden önce babasının kendisine tutması için verdiği öğütleri görünce filmin çok klişe bir başlangıç yaptığını ve umut bağlanamayacak bir yapım olacağını düşündürmüştü. Ardından gelen İngiliz Biscolata erkeğinin dahil olduğu bölümle birlikte klişeler devam edecek diye düşünürken film aslında o süreçte bambaşka bir havaya bürünerek yükseliş evresine geçti.

Bridget Jones Filmi Klişe mi?

Özellikle hem sizi ağlatan hem de hemen ardından güldüren ya da tam tersinin yaşandığı sahneleri ile Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor filmi ilk filmde izlediğimiz hikayenin kimyasına yakın bir film izletiyor. Tabii ki söylemeye gerek yok hem afişte hem de fragmanlardan anlayacağınız gibi Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor filminde Bridget Jones yine iki erkek arasında seçim yapma süreci ile karşımıza çıkıyor.

Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor Filminin Artıları

Filmin artıları Hugh Grant’in Daniel Cleaver performansı, Bridget Jones’un Nico Parker’ın canlandırdığı çocuk bakıcısı Chloe ile kendince çekişmesi ve ilk filme yapılan tatlı göndermeleri.

Baba Oğul Dramaları Yaşanan Bridget Jones Filmi?

Filmde aslında Bridget Jones’un hikayesine ek olarak iki farklı baba-oğul dramı da güzel bir şekilde işlenmiş.

Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor filmini Kimler İzlemeli?

14 Şubat sevgililer Günü’nde vizyona girecek olan Bridget Jones Onun İçin Çıldırıyor filmi hem sevgililerin, hem orta yaş bunalımı yaşayanların, babasıyla sorunu ya da özlemi olan kişilerin ya da eşini kaybetmiş-ayrılmış çocuklu ebeveynlerin izlemesi gereken bir film. Ve izledikten sonra da keyif alacaklarını düşündüğüm bir film var karşımızda. Tabii ki ilk film seviyesinde değil biraz gerisinde ama yine de Bridget Jones’un geri dönüş filminin keyifli ve iyi bir film olduğunu söylemek gerekiyor.

İzleyeceklere Şimdiden İyi Seyirler

Tolga Yiğit

Devamını Okuyun
Reklam

En Çok Okunanlar