Kemikler ve Her Şey yani Bones And All yorumuma şöyle başlamalıyım, izledikleri karşışında midesi kalkmayacak olanlar bu filme gelsin. Filmin yaş sınırına sahip olması ve +18 ibaresi cinsellikle ya da şiddet vb sakıncalı konularla ilgili değil kanlı sahnelerin varlığından kaynaklanıyor.
Bu yazıyı Kemikler ve Her Şey Yorumu Podcast yayını olarak da dinleyebilirsiniz
#kemiklerveherşey
Filmde Eater (yiyici) diye adlandırlan ama bizim bildiğimiz şekliyle Yam Yam diye adlandırabileceğimiz karakterlerimizin başından geçenleri izliyoruz. Yam yam hatırlatması için Doğukan’a teşekkürler. çünkü ben bir türlü dilimin ucundaki bi tabiri hatırlayamamıştım.
Kemikler ve Her Şey Ne Anlatıyor
Başroldeki iki genci merkezine alan filmde bu gençlerimizin başından geçenleri bir komedi macera filmi formatında kendilerini de anti Hero olarak izlemiyoruz aksine daha sorunlu kederli bir durumda görüyoruz. Eater olmasın verdiği yalnızlık, sorunlar, sevdiklerine zarar vermemek için uzaklaşmak zorunda kalmak, gençliğin verdiği sorunlar ve toplum baskısı gibi dramatik bir hikaye içinde Eater olmanın başlarına açtığı sorunların müsade ettiği kadar da romantizm yaşadıklarını izliyoruz.
Kemikler ve Her Şey Oyuncu Performansları
Timothee Chalamet yine bildiğiniz tatlı serseri rolünde iyi, Taylor Russell içinde bulunduğu duruma rağmen mücadele eden ve annesiz büyümenin de mazlumluğunu yaşayan bir yanda da tek başına ayakta kalacak kadar güçlü genç rolüyle iyi ve yalnızlıkta sıkılmış sevecen ama biraz da tekinsiz izlenimi yaratan hatta biraz kafayı da kırmış ihtiyar rolünde Mark Rylance gayet iyi performans sergiliyor.
Reklam
Mark Rylance’in Sully rolü ilk başta antipatik gelirken bir başka sahnede acıma duygusuna kapılıyor üzlüyorsunuz devamında “ulan şimdi bu adam ters bir iş yapar mı?” diye tedirgin oluyorsunuz. Zaten bazen kendisinden “Sully şöyle yapar , Sully’yi sevmedin mi?” tarzında üçüncü şahısmış gibi konuşan birisinden bahsediyoruz. Tedirgin olmamız normal 🙂
Vendeik film festivalinde Taylor Russell En İyi Genç Aktris ödülünü, Luca Guadagnino ise En Yönetmen kategorisinde gümüş aslan ödülünü kazandı. Ve en iyi film kategorisinde de adaylığı bulunuyor. Bu ödüllere bakarak Oscarlar da şansı olur mu diye soracak olursanız bence kapıyı tamamen kapatmayayım ama şansları az gibi. Tabi bu kötümser tahmininde benim filmi çok beğenmemiş olmamı da gerekçe gösterebiliriz. Aslında beğenmeme sebebim tarzım olmayacak düzeyde kanlı sahneler seyretmem de diyebiliriz. Bu sahneleri izlerken irrite oluyorsanız bu kez filmin diğer sahneleri ve yönetmenin mesajlarına da odaklanamıyorsunuz. Bazen çarpıcı gerçekleri yönetmenler seyircinin yüzüne tokat gibi çarpar ve yüzleşmesini sağlar ama bu filmdeki Eater sahneleri bence bu sınıfa girmiyor. Bu yüzden de kalan bölümlerdeki ailesizlik, sevgisizlik, toplumdan dışlanmışlık vb detaylar da ister istemez bu sahnelerin altında eziliyor. Eğer yönetmenin bu sahnelerle anlatmak istediği mesajı ya da metaforu siz serinkanlı şekilde izleyip yakalayabilirseniz lütfen yorum olarak görüşlerinizi yazın. Hatta bunları yakalaymasanzıda film size ne düşündürdü paylaşın.
Kemikler ve Her Şey İncelemesi Son Söz
Spoiler vermeden tarif etmek gerekirse, Filmde lunaparkta top atılan oyun alanında başlayıp mısır tarlası olduğunu düşündüğüm tarlada biten sahnede Lee (Timothee Chalamet) ile parktaki eleman arasında geçen sahneye ne gerek vardı anlayamadım. Çünkü kız kardeşi Kayla Lee’ye daha önceki bir sahnede “bu giydiğin mont seni…iyi göstermemiş” dediğinde montu çıkaran Lee tarlada neden öyle tezat davrandı? ve daha öncesinde ya da filmin devamında bu duruma vurgu yapan bir sahne olmadı anlamak güç. Film çıkışı ekip arkadaşlarımıza sorduğumda “E yönetmen Call Me By Your Name filminin tutkunlarına bir Fan Service yapmış olabilir” şeklinde cevap verdiler. Şimdi diyeceksiniz ki arkadaş ne kadar karışık oldu bu fan service işi. Evet haklısınız ama spoilersız anlatınca karmamış ve anlamsız gibi dursa da filmi seyrettiğiniz de bu paragraftaki yazılanlar aklınıza tam oturacak.
+18’lik kanlı sahnelerine dayanabilirseniz Venedik Film Festivailden ödülle dönen bu filmi izleyin. Yoksa zorlamayın.
Transformers‘ın sinemadaki serüveni yeni film Transformers Canavarların Yükselişi Transformers: Rise of the Beasts ile devam ediyor.
Filmi vizyona girmeden üç gün önce izledik. İlk filmi çok beğenmiştim ikinci filmde fena değildi ve yine seri içersindeki gençlik filmi havası da taşıyan Bumblebee benim açımdan iyi filmlerdendi. Diğer filmler ise Transformers serisinin düşüşte olduğu yapımlardı.
Peki Spoilersız anlatmak gerekirse Transformers Canavarların Yükselişi filmi nasıl bir yapım? Lafı fazla uzatmaya gerek yok ben filmi beğendim. Serinin en iyi filmi olduğunu düşündüğüm birinci filmden daha üstte bir film değil ancak hem onun hikaye mantığına yakın hem de Bumblebee gibi gençlik filmi unsurları da barındırdığı için seri biraz olsun toparlanmış gözüküyor. özellikle yapımcı yönetmen Michael Bay serinin ilk filmlerinden sonra aksiyon konusundaki ustalığını abartmış ve bu abartılar yüzünden filmler seyredilmez hale gelmişti.
Creed 2’yi de yönetmiş olan ve bu serinin yeni yönetmeni olarak karşımıza çıkan Steven Caple Jr. ile birlikte bence Transformers Canavarların Yükselişi tekrar ait olduğu güzergaha geri dönmüş gibi gözüküyor. Bu filmde hikaye Bumblebee filminden 7 yıl sonra 1994’de geçiyor. Yeni Transformerlarla yani Maximallarla karşılaşıyoruz yeni başrol oyuncuları da eklenince aslında bize bambaşka bir hikaye anlatarak bundan sonraki filmler için de özel bir kapı açmış oluyorlar.
Ayrıca filmin sonlarındaki bir sahnede başka bir sinema filmi serisine de pas atılıyor. Bu hoş süprizin gelişini ise final dövüşünün içersinde görüyorsunuz. 2 saat 9 dakikalık süresi olan filmin sonunda bir de After Credit sahnesi var. Kritik önemi sahip olmasa da filmin bütünlüğü açısından bu sahneyi izlemekte fayda var.
Tabi bu arada şunu da söylemek gerekir ki serinin ilk filminde Shia LaBeouf ve Megan Fox’un yer aldığı o ateşli yakınlaşmanın olduğu başrol çifti bu filmde yok. Burada biraz daha Bumblebee‘nin başrol oyuncularının tarzından devam edildiğini söylemeliyim yani alev alev yanan yakışıklı ve güzel başrolleri olmayan ama küçük tatlı elektriklenmelerin de olduğu bir çiftle karşı karşıyayız.
Filmi Transformers hayranlarına ve özellikle de birinci film ile Bumblebee filmini sevenlere tavsiye ediyorum hafta sonu için iyi bir aksiyon filmi olarak karşımıza çıkıyor.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim sezonun en iyi filmlerden birisi ile karşı karşıyayız. Yerli yapım “Maske Nezakettir Tebessüm” filmini gala gecesinde oyuncuları ile birlikte izledim.
Maske Filmi Neden İyi
Suç draması Maske filmi ayrıca gizem – gerilim unsurlarını da barındırıyor. Filmin süresi ise bir saat elli dakika. Süresi bir kaç küçük dokunuşla daha kısa olsaydı şahane olurdu. Bu süresi ile de çok büyük bir merakla izleniyor. Gelelim spoilersız olarak Maske filminin neden iyi olduğunu anlatmaya : Travmatik bir çocukluk ve gençlik dönemi yaşayan Barış’ın insanları kandırmak üzerine gerçekleştirdiği olaylar ile travmasını izlediğimiz bir açılış yapıyor. Filmi iki bölüm olarak değerlendirirsek ilk bölümde bu olaylar zincirini zaman zaman kara komedi tarzıyla izlerken gizemli olayı anlamaya ipuçları bulmaya çalışıyoruz.
Maske Filmi Neden İzlenir?
Filmin ikinci yarısı ise tüm izlediğimiz bu olaylar zincirinin uzun bir çözümlemesi şeklinde ilerliyor. Yani aslında ne olduğunu ve neden olduğunu bir çok farklı tarihe yapılan flashbacklerle izliyoruz. Ve ilginçtir her defasında hikayenin içinden yeni hikaye, oyunun içinde yeni oyun, bir karakterin ardından bir başka karakter ortaya çıkıyor. Tıpkı Rusların Matruşka bebekleri gibi.
Maske Filminin Artıları
Filminin önemli artılarından birisi oyunculuklar. Barış karakterinde Kaan Turgut, Modacı Toprak rolünde Mert Turan ve Nergis rolünde Nilay Deniz dikkat çeken sahnelere imza atıyorlar.
Filmin finalinde bahçede konuşan üç karakterin yer aldığı sahne dokunaklıydı. Ayrıca şunu eklemeliyim ki ben yapımcıların ve yönetmenin yerinde olsam Modacı Toprak’a bir spin-of film çekerim. Komedisi ve eleştirileri ile bu karakterin filmi bence tutar. Hatta bu filmde bile “Bütün yapımcılar G..tür” sözünü hafızamıza kazıdı 🙂
Reklam
Kendi namıma uzun zaman sonra Ulvi Alacakaptan sinema filminde görmek güzeldi. Bu arada hoca rolünde anlattıkları da verdiği mesajlar da çok güzeldi.
Filmde bir de after credit sahnesi var kaçırmayın.
Maske Filminin Eksileri Neler?
Başta da yazdığım gibi film iyi bir film. Ancak bir kaç küçük eleştirim de olacak. Bu eleştirileri bilerek filme giderseniz izlemeniz daha rahat olur. Öncelikle filmin ilk 20 dakikası Z kuşağı diye adlandırılan izleyici için biraz uzun sahnelere sahip gibiydi. Çünkü ben bile bir ara sabretmekte zorlandım. Malum gençler YouTube videolarında izledikleri kişinin nefes almasına bile tahammül edemiyor ve o videoların sunucuların nefes boşlukları kurguda atılıyor. Bu yüzden ilk 20 dakika biraz sabır istiyor. Ancak film bir gizem filmi bu yüzden 20 dakikada pes etmeyi bir kenara bırakın son sahneye kadar seyretmezseniz çok şey kaçırırsınız.
Bir diğer küçük eleştirim son sahne ile ilgili. Bence o sahne ile bitmese de hemen öncesinde son bulsa sanki daha iyi olurdu. Gerçi sinemaseverlerin bir bölümü de o sahneyi sevebilir.
Maske Filmi Son Söz
Bilet fiyatları yüksek olduğu için seyircinin artık film seçerek neredeyse ayda bir sinemaya gittiği bir dönemde sezonun en iyi filmlerinden Maske şans verilmeyi ve izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. Şimdiden iyi seyirler
Aktris dizisi Pınar Deniz’in merakla beklenen Disney Plus yapımıydı ve artık 8 bölümlük bir sezon ile yayında. İşte Aktris dizisinin spoilersız yorumu aşağıda sizi bekliyor.
Peki spoiler vermeden nasıl anlatılır?
Hemen başlayayım : Türkiye’nin en ünlü yıldızı Yasemin Derin’in gündüz ışıltılı, gece ise karanlık dünyasını izliyoruz. Yani Dexter’ın sinema oyuncusu versiyonu da diyebiliriz. Ve buna biraz Joker’in sevgilisi ve The Suicade Squad’dan hatırlayacağınız Harley Quinn ile biraz da Kore dizilerinin animasyonlu anlatım sosunu ekleyebiliriz.
Ben önce dizinin ilk dört bölümünü bir gün sonra da kalan 4 bölümü izledim. Bu yüzden yazımda diziyi iki devre halinde değerlendirdiğim kısımlar olacak.
Dizide ikili hayat yaşayan “Aktris” Yasemin’in gizemli takipçisi ile olan hikayesine
odaklanıyoruz ve takipçinin kimliğini merak ederek dört bölümü deviriyorsunuz. Bu ilk dört bölüm bizi adım adım gizemin içine çekiyor ve sürekli aklımızdaki sorulara cevap arıyoruz. Hikayede olaylar gelişmeye ve çözümlenmeye 5. bölümden itibaren başlıyor. Ve ilginçtir ki ilk dört bölümde aklımıza takılan çok hata görmezken 5,6, ve 7. bölümlerde en az 2’şer olay için “ya acaba bu olay böyle olmasa daha iyi olur muydu?” ya da “…şimdi neden bu şekilde yaptı?” şeklinde sorular sorarken buldum kendimi.
Aktris Dizisinde Göze Batanlar
Yangın sahnesinde özel efektler göze çok batarken, Yasemin ile Ahmet’in birlikte arabada oldukları (4. bölüm) sahnede de Yasemin’in kemeri takılı iken sonra kemersiz olması sonra da yeniden kemerli olması devamlıklık açısından can sıkıcıydı. Ve yine dördüncü bölümdeki nakliye konteynerlerinin olduğu sahnede de silah sesi sonrası kötü adamların sesin olduğu yere gelmemesi ve gelen bir tanesinin de kahramanlarımızdan birisine arkadan ateş etmesine rağmen “karavana” atması “bu sahne olmamış” dedirtiyor.
Ve bunca yıldır CSI izlemiş birisi olarak söylemeliyim ki bu kadar çok kan olan cildinizi yine bu kadar kolay şekilde (ıslak mendille) ve hiç su kullanmadan temizlemeniz çok mümkün değil. 5, 6, ve 7. bölümlerdeki beni rahatsız eden kusurlara rağmen finali merak ettim ve izledim. Ama olsun 🙂
Ancak final biraz daha fazla hayal kırıklığı yarattı. Son bölümlere doğru kim olduğunu öğrendiğimiz gizemli kişinin karizmatik kötü imajı çok hoşuma gitmese de fena durmuyor ve kendisini izletiyordu. Gelgelelim final bölümünün yarısında olmaması ve sahneye çıktığı bölümde de ezik bir imaj çizmesi final bölümünü zayıflatan unsurlardan birisiydi. Reytingleri düşünce alelacele final bölümü çekilen dizilerdeki gibi bitirilmiş hissi verdi.
Aktris 8 Bölümü İle Yayında
Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim Disney+ dizinin tüm bölümlerini yayınlamakla çok iyi etmiş. Her hafta yeni bölüm yayınlansaydı dizi için olumsuz sonuçlanabilirdi çünkü ilk iki bölümde hikayeye bir türlü giremiyorsunuz. Bölümler kesinlikle kötü değil sadece hikayenin olgunlaşması üçüncü bölümü buluyor bu yüzden iki bölüm izlemek yeterli olmuyor.
Dizinin ilginç detaylarından birisi de dizilerden ve tiyatro oyunlarından tanıdığımız bir çok önemli ismin dizide kimi zaman bir kaç dakikalık çok ama gerçekten çok kısa sahnelerde konuk oyuncu olarak yer alması. Normalde figüranların yer alması gerken sahnelerde bile tanıdık yüzlere yer verilmesi sıra dışı olmuş.
Reklam
Dizi “özellikle sıra dışı” bir yapım olması için üzerine çalışılmış öğeler içeriyor. Bunlardan en dikkat çekeni de müzikleri. Dizide dikkat çeken şarkılar da var, tıpkı Yasemin’in ruh halinin deli dolu olması gibi eğelenceli ama boş sözleri olanı ile de karşılaşıyorsunuz.
Pınar Deniz Aktris Dizisinde Nasıl Bir Performans Sergiliyor?
İlk başta ısınamasam da sonradan Pınar Deniz’in bu Harley Quinn vari deli dolu karaktere yakıştığını söylemeliyim.
Aktris Dizisi İçin Son Söz
ilk dört bölüm itibariyle gizemini koruyan ve çok fazla klişelere bağlamadan iyi ilerleyen bir yapımla karşı karşıyayız. Kalan dört bölümde hikaye finale sorunlu bağlansa da izlenebilecek bir dizi. Ama bir baş yapıt değil. Finaldeki Thelma ve Louisesahnesine de dikkat.
60’larda dizisi 90’larda ise beyazperde de Barry sonnenfeld imzalı filmleriyle Addams Ailesi çok beğenilen sıradışı yapımlardan olmuştu. Özellikle 90’lardaki filmleri çok sevmiştim.
Şimdi ise aynı şeyi Wednesday dizisi için söyleyebilirim. Tim Burton imzalı dizi bir çok açıdan alkışı hak ediyor.
Helena Bonham Carter hatta hadi onu geçelim Johhny Depp’siz herhangi bir yapıma imza atmayan Tim Burton bu kez kendisine yep yeni bir kast bulmuş gözüküyor.
Başroldeki Jenna Ortega asosyal, toplum tarafından dışlanmış, mutsuz ve aykırı genç rolünde harika. Hem bir Addams olarak bembeyaz solgun yüzü ve donuk bakışlarıyla Johnny Depp’i hiç de aratmıyor hem de oyunculuğu ile dört dörtlük bir performans ortaya koymuş. Filmlerde Wednesday’i canlandırmış Christina Ricci’nin de dizi de yer alması ayrı güzel olmuş. Evet filmlerde Wednesday’i canlandıran Christina Ricci dizide koğuş annesi olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka süpriz de Gwendoline Christie’nin okul müdürü Larissa olarak karşımıza çıkması. Hem Lady Brienn’i özlemişim hem de başarılı bir Dumbledore pardon okul müdürü görmüş oldum.
Reklam
Dumbledore demişken gelelim başlıktaki Hogwarts göndermesine. Aslında Tim Burton Wednesday aracılığı ile kendi Harry Potter hikayesini yaratmış diyebilirim. Normal çocukların gittiği okulda sorunlar yaşayan bir ergenin kendisi gibi sıradışı özelliklere sahip yaşıtları ile okuyabileceği toplumdan biraz da olsa izole okul olan Newermoe Akademisine gelmesi ve burada beklenmedik arkadaşlıklar edinmesiyle birlikte katil bir canavarın gizemli cinayetlerinin ortasına düşmesini izliyoruz. Ne kadarda Harry Potter değil mi?
Harry Potter serisinde büyücüler karşımzdayken Wednesday dizisinin fantastik dünyasında ise kurt adamlar, vampirler, sirenler ve daha bir çok sıradışı tür ile karşılaşıyoruz. Potter serisi ile bu benzerliklerine rağmen ben diziyi beğendim. Benzerlikler var ama kendine has detaylarıyla diziyi gayet keyifle izledim.
Müzikler de çok dikkat çekici Wednesday’den Rolling Stones şarkısı Paint It Black’in Çello yorumu şahaneydi. Zaten orijinalini de öyledir. Ve Wednesday’in renklere karşı olan alerjisi! yüzünden sürekli siyah giyiniyor ve siyah seviyor olmasıyla şarkı güzel eşleşmiş. Paint It BLACK.
Yorum yazabilmek için giriş yapın Giriş